Şımarık ve milyarder bir playboy olan Oliver'ın yatı denizde kaybolduğunda artık kayıp ve ölü biri sayılır, beş yıl sonra ise değişmiş bir halde ortaya çıkar ve bu çıkış hiç normal değildir.

"Tehlikeleri seçemeyen adama, hemen bir kahraman gözüyle bakmak yanlıştır."

Bu çok popüler yapım için şu an çok fazla söze gerek yok, istatistiksel olarak reytinglerde üst sıralarda kalması onu iyi bir mini seri kılıfına sokmaktadır. En azından ticari açıdan aldığı övgüleri hak ediyor mu etmiyor mu, buna her zaman izleyici karar verir. 

Bir gün boş bir vaktinizde canınız sıkılıp Yeşil Ok'u izlemeye başladığınızda öncelikle kabul edeceğiniz şey şu olmalı: Kendimize karşı dürüst olup bir öz eleştiri yapmak. Yıllarca Cüneyt Arkın'ın filmlerinde belli bir yaşa ulaştığımızda, hani güya düşünmeye ve eleştirmeye başladığımız yıllarda, herkesin tuhaf karşıladığı ok sahnelerini az çok hatırlarız. Bu diziyi de izlerken absürt ve tuhaf eylemler ile karşı karşıya kaldığımızda 'Kara Murat'tan bir farkı yok gibi duruşuna şahit oluyoruz, hem de 21. yüzyılda. Caddenin ortasında bir kişiye karşı (süper kahraman) onlarca kötü adamın tam otomatik makineli tüfeklerle ateş etmesinin ve bir mermiyi bile isabet ettirememelerinin sonrasında hala işlerine devam edebilmeleri çok mantıksızdır. Kara Murat'ın en azından 4 ok atıp 5-6 kişi birden vurabilmesi, bu mini seri göz önüne alındığında daha mantıklı bir resim sunuyor.

Bir ok ve yaya sahip süper kahraman ile onlarca kötü adamı perişan edebilen bir milyarder, playboy, süper kahraman ve onlarca şey... Çok şanslı bir kadere sahip, ideal insan profili sunan ve boş zamanlarında süper kahramanlık yapan bir playboy, ne kadar havalı değil mi? 

Aksiyon-eylem gösterisi sunan, melodramatik klişelere dayalı bu öykü çakma Bruce Wayne, Robin Hood hikayesinin bir çizgi-roman uyarlamasıdır. Diğer süper kahramanlar için diyeceğimiz bir şey yok, hepsinin şablonuna ve temasına saygımız sonsuz ama bu ticari ve zoraki çıkarılan kahraman motifleri bir geek olarak beni rahatsız ediyor diyebilirim.

Hikaye çok basit başlıyor: Aşırı zengin, şımarık, yakışıklı ve playboy birisinin, kaybolduktan sonra adada geçirdiği beş yılın ardından ortaya çıkışını anlatıyor. [Bu üç ay da olabilirdi ama olgunlaşması ve karakterinin tam oturabilmesi için beş yıl kararlaştırıldı galiba?] Herhalde zengin birisinin olgunlaşması baya bir zaman alıyor... Durumu olmayan fakir birisinin bir adaya gidip erdem sahibi olması acaba kaç ay sürer? Kazanabilir mi? Yoksa bu durum fakir birisinin umurunda olmayacak ve gemilere el sallayan absürt İsmail gibi birisi haline mi gelecek, bilemeyeceğiz.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları