"İnsanın kendi toprakları için yalan söylemesi, bir yurtseverlik sanatıdır; buna diplomasi derler."
Hikayesi kadar sunulan performansların da çok etkili olduğu, yayın döneminde öne çıkan ciddi bir seriye sahibiz. Her ne kadar kurmak istediği Müslüman-terörist eşleştirmesi çok amatör kalsa da baş aktörlerin, karakterler için gereken tüm motifleri ve arzuları yüz ve mimik ifadeleriyle canlandırma becerileri çokça harikadır. Başını öne doğru eğen, yana kıvrılan ve gözyaşlarının eşiğinde olan aşırı işkolik ve detaycı bir baş aktrise sahibiz. Karakterinin, Sylvia Plath'ın trajik ruh haline benzeyen dünyasını, savunmasızlığını, öfkesini ve hayal kırıklığını açığa vurmak için Claire Danes'in kendisini aşırı zorlaması göze çarpar. Diğer bir baş aktör, vatanına geri dönen vatansever subay Nicholas Brody'yi canlandıran Damien Lewis'tir. Zencefil rengi saçlara ve delici mavi gözlere sahip Damien, karakterini bu kadar çekici kılan ürkütücü ahlaki belirsizliğini ortaya çıkarmasına yardımcı olur. Brody'nin yakın-şeffaf duruşu, kadın gözünden bir erkek olarak çaresizliğini ve yabancılaşmasını gizlemek için çok daha fazla çalışması gereken biri olarak gösteriyor. Aynada onu farklı maskeler takarken görürüz. 8 yıl süren tutsaklığın ardından ruhsal ve zihinsel çöküşün yarattığı farklı bir maskeye de sahiptir. Belki de kendisini artık başka birisi olarak kabul etmeye hazırdır? Bu gizemli ve sırlarla dolu karakteri, kendisinin bile bilmediğini düşündüğümüz bu karışık karakteri deşifre edeceği anı hepimiz merakla bekleriz.
Hikayenin, konusunun dışına çıkmasına tanık olduğumuz o esnada ve sonrasında Carrie ve Brody arasındaki etkileşimden dolayı seri, farklı bir imaj çizmeyi tasarlar. Kalem ile her insana öğretilen, ileriye doğru düz bir çizgi... Sanatçının, sağa sola doğru ince bilek hareketleriyle çizgisinin dışına çıkması biz avamları aşırı endişelendiriyor. Bizler için çok riskli bir tavır olan bu durum, sanatına ve kendisine inanan birisi için hiçbir risk oluşturmamaktadır.
Carrie'nin Brody'e olan arzusu oldukça ilginçtir, çünkü onun bir terörist olduğunu bizler biliyoruz. Carrie'nin yanlış yolda olduğunu ve bu yolda inat etmemesi gerektiğini biliyor, ileriye gidebilecek takıntı ve cazibesini bir nebze anlayışla karşılıyoruz. Carrie, ABD'ye dönmesinin hemen ardından güvenlik analistleri ile yapılan bir bilgilendirme arasında, ilk buluşmalarında başlayacak olan yarı flörtün üzerine inşa ederek kendisini, onu anlamaya zorluyor. Ona bu sefer onun aşırı sivri ve keskin sorunlarla baş etmesini sağlayan çatışmacı yönleri olmadan...
Her romantizm sever gibi ben de kendimi, Carrie ve Brody'nin o eşsiz romantizminin devam etmesini isterken buldum ve sonrasında kendimi tokatlayarak "Kendine gel!" dedim. Ama 3. sezon'un o eşsiz final sahnesi sonrası Brody'nin öldüğünü ve terörist olmadığını sizler de biliyor olsaydınız, Carrie'nin bu tarifsiz acısına eşlik ediyor olurdunuz. Gazete manşetlerinin "Kahraman Terörist Öldü" başlığı altında.
Facebook Yorumları