"Birlikte hayatta kalabilmek için müttefik olmak zorunda olan iki düşman."
"Alfa" gibi bir filmin çıkmasına şaşırmadım, aksine bu kadar geç kalmış olmasına şaşırdım. Tamamen geleneksel bir tarza ve her yıl aile izleyicilerinin görmek istediği türden bir hikayeye sahip. Ailesinden ayrılmış bir genç, evine dönüş yolunda karşılaştığı tüylü ve vahşi dostu ile birlikte yeni bir serüven tecrübe eder.
Aile dostu Disney tarzı bir filmin temeline sahip. Olgunlaşma ve keşif ile iç içe geçen anlar yaşarız. Tahmin edilebileceği gibi bir ergen masalının bu yabani adaptasyonu "insanoğlunun en iyi dostunu keşfetmesinin inanılmaz bir öyküsüdür." Öte yandan Alfa, böylesi alışık olduğunuz filmler için yeni bir renk sunar. Yönetmen Albert Hughes tarafından yaratılan Alfa, kesinlikle duygusaldır; hatta bazen bilinen olumsuz düşüncelerin de dışına çıkar. Beklenmedik ortam, imgeler, alışık olmadığımız doğa parçaları, dil ve duygusallık, türünün bir benzeri olarak sıra dışı olan tuhaf, ham, sentetik ve maceracı bir estetikle dengeleniyor. Bizler için Alfa'nın ne kadar ihtiyatlı olduğuna tanıklık etmek, görmeye değer. Alfa olma çabası gösteren bir genç seni kendi vahşi arenasına çeker. Bunu yapması bile filmin muhtemelen bizler için farklı bir takdir kaynağıdır.
Hikaye bizi tam 20 bin yıl öncesine, Avrupa'nın buzlarla kaplı Paleolitik Çağ dönemine götürüyor. . Ve bildiğimiz gibi sevimli ya da eğlenceli bir şekilde de değil. Tarihsel olarak ne kadar doğru bilmiyorum ama, Kuzey İngiltere'nin vahşi iklimlerinde avcı olarak yaşayan birinin, farklı elementlerden korunmaya çalışırken karşısına çıkan her türlü acımasızlığı hissediyoruz. Bu tarih öncesi dünyada genç oğul Keda'yı hayata hazırlayan reis Tau, liderliğindeki bir avcı klanının hayatta kalabilmesi, ondan sonraki rolü ve gerekli tüm nitelikleri üstlenebilmek için geleneksel ritüele uyum sağlamalıdır. Keda, artık klanı ile birlikte onları avlanma alanına götürecek uzun yolculuğa çıkmaya hazırdır.
Tau ayrılmadan önce eşine Keda'nın artık bir erkek olduğunu ve onlara eşlik etmesi gerektiğini söyler. Ama anne henüz bu duruma alışık değildir ve karşı çıkar. Keda için bu yolculuğun tehlikeli olduğunu ve henüz buna hazır olmadığını söyler. Tau ise aksine Keda'ya ve mızrağına güvenmektedir. Keda'nın iyi bir avcı ve iyi bir lider olacağını ve göründüğünden daha güçlü olduğunu düşünmektedir. Tau eşinin gözlerinin içine bakarak oğlunu geri getireceğine dair söz verir. Keda bakıldığında iyi kalpli ve herhangi bir canlıya zarar verme konusunda isteksiz biridir ve bunlar, bir avcı için en son istenilen özelliklerdir.
Film asıl Keda'nın uçurumdan düşmesinin ardından, kabilesi tarafından ölüme terk edilen bir genç olarak zihinsel ve fiziksel anlamda bu dünyadan kopması sonrası gerçekleşir. Artık tek başınadır; hayatta kalmak ve geri dönmek zorundadır. Birkaç mil uzakta, yoluna kendisi gibi yaralı ve sürüsü tarafından terk edilmiş bir kurt çıkar. Bu yeni karşılaşma sonrası kurt ve insan, Alfa olmanın zorlu şartlarında birbirlerinin yardımına ihtiyaç duyduklarını keşfederler.
Sunulan portrenin yanında yaralı bir kurt ile yolculuk yapan, neredeyse ölüme giden ve peşindeki sırtlanlar tarafından her adımı takip edilen bir gencin mücadelesine dikkat çekilir. Buz devrinde yaşam çok da sanıldığı kadar eğlenceli değildir. Ebeveynler, ellerinden tuttukları çocuklarını bu filmi izlemek için yakınlardaki bir sinema salonuna götürdüklerinde hayal edilenin dışında bir kahraman ve hikaye ile karşılaşırlar. Nihai olarak tahmin edilebilir alfa olma sürecine rağmen, her zaman beklenmedik durumlar ile karşılaşırız.
Facebook Yorumları