İçinde bulunduğumuz mavi İstanbul'u, her gün dolaştığımız ama fark etmediğimiz sokakları, mekanları çarpıcı bir anlatımla gösteriyor, duymadığımız sesleri dinletiyor.

Ses, Doğu ile Batı arasında stratejik olarak konumlanmış bir şehir olan İstanbul'un benzersiz çeşitliliğini yakalıyor.

İstanbul'a yolu düşmüş herkes, bu canlı metropolün müzik tarafından şekillendirildiğini az çok bilir. Her dükkandan, her köşeden şarkıları, ezgileri, bazen rock çoğu zaman da Avrupa'yı duyacaksınız, böylece sonunda her şey tamamen ortak bir "ses"e dönüşecek.

Akşamlara daha sert ritimler hakimdir. Beyoğlu ve Kadıköy'ün merkezi semtlerinde beş veya altı kat yüksek ses yükselen kulüplerde, nefeslenmek için ideal bir çatı terasına geçmeden önce modern heavy rock ve hip hop'ı duyabilirsiniz.

Dolayısıyla "Fatih Akın"ın hikayesinde İstanbul'u tüm kıtanın kültürü üzerinde belirleyici etkisi olan Doğu Avrupa'nın New York'u olarak sunması hiç de abartı değil.

Alex Hacke adındaki bir müzisyen, kültür karmasının yansıdığı müzik türlerini anlamak ve şehirdeki ahenkli tınlamaları kaydetmek için hiç Türkçe bilmediği halde İstanbul'a gelir. Burada Selim Sesler ile tanışır. Aralarındaki diyaloglar müzik diliyle gelişmeye başlar.Ardından birçok müzisyen ve şarkıcı onların bu serüvenine katılır ve ortaya İstanbul'un çok sesli korosu çıkar.

Tarzların farklılığı ortak amaçlarının en birleştirici özelliği oluverir. Tek hedefleri İstanbul'un şarkısını yapmaktır. 

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları