Yol Ayrımı adını ilk duyduğumda duygulandığımı itiraf etmeliyim. Az değil, yıllardır süren birliktelik ve macera son bulacak. Aslında bunu iki duayen isim de istemiyor olsa bile, artık yaş kemale erdi. Yavuz Turgul ve Şener Şen ikilisi yıllardır birbirleriyle iş yapıyor ve işlerinin hakkını da en iyi şekilde teslim ediyorlar. Bu beraberlik parayla ölçülebilen bir şey değil; birbirlerine duydukları saygı, güven ve de vefa asıl olan. Yeşilçam'dan beri bu sektöre kazandırdıkları Muhsin Bey (1987), Gölge Oyunu (1994) ve de Yeşilçam'ın Godfather büyüleyiciliğine sahip Eşkıya (1996) gibi filmleri sayesinde biz, seyirciler olarak bu ikiliye minnettarız. Ama Yol Ayrımı ismi beni derinden etkiledi diyebilirim.
İsminin bir de hikayesine bakalım biraz dilerseniz: Film duygusuz, aşırı kapital bir imparatoru, Mazhar Bey'i anlatır. Artık feodal ağalar yoktur; yerlerini kapital patronlar almıştır. Bunlar kapitalizmi, serbest piyasayı, paranın nasıl kazanıldığını, nasıl çoğaltılıp tutulduğunu, sağlam bir ekibin nasıl kurulduğunu, kapitalizmin iyi yanlarını ve kötü yanlarını, verimlilik için sürekli üretimin şart olduğunu ve bunu yapabilmek için de belli zorunlu adaletsizliklerin yapılması gerektiğini çok iyi bilirler. Demokrasi ve kapitalizmde güçlü her zaman ayaktadır ve kâr, en önemli şeydir. Mazhar Bey de bu yüzden acımasız, gaddar ve iyilikten muzdarip bir rolle karşımıza çıkar; bakışları bile iğretidir.
Proleterya'ya (İşçi Kesimi) hiç saygısı yoktur. Küçük bir hata bile işçisini kovmasına sebebiyet verebilir. Onun için her şey mükemmel olmalıdır ve de sunulmalıdır. Küçük hataları küçük yılanlara benzetir; başı küçükken ezilmelidir. Yaşadığı adlandırılamaz bir duygudan sonra her şeyi yıkma, parçalama isteği doğar içinde. Mazhar Bey karar vermiştir: Bu imparatorluk dağılmalıdır.
Ama ailesi tarafından hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. Bu zamana kadar saygıda kusur etmeyen ailesini karşısına alır ve değişmeye karar verir. Artık duygularına sarılmak, iyiliği yaymak, ikram etmek ve aşkı doyasıya yaşamak istemektedir. Ama patron olmanın da kuralları vardır: Himaye olarak tahsis edilen üretimhane, tam teşkil işlemeye devam etmelidir. Bir erkek işinin başında durmalı, hayaller ile bağlantısını koparmalıdır çünkü sorumlusu olduğu bir ailesi vardır ve onun, mutlu olmak gibi bir lüksün peşinde koşmaya hakkı yoktur. Büyük patronumuzun farkında olmadığı şey değişim, hiç de kolay gerçekleşebilecek bir şey değildir.
Ve de aşk.
Aşk, bir insana her şeyi yaptırabilir. Aşırı sevgi ve bağlılık ile bu zamana kadar verilmeyen imtiyazlar ve de tavizler ne yazık ki artık verilmek zorundadır. Aşk, bir insanı zayıflattığı gibi savunmasız ve komik bir duruma da sokabilir fakat aşk ve değişim bir arada duramaz, bir bedel ister. Bu bedeli iki taraf da verebilecek mi? Bu aşk tam mana ve kararlılıkla devam edebilecek mi? Buna her zaman, zaman karar verir.
Puanım 4/5.
Facebook Yorumları