"Bu benim hikayem."
"Frankenstein"ın ünlü yazarı Mary Shelley, doğanın eşsiz renklerine ve içgüdüsel hislerine, genç aşıkların duygusallığına, terk edilme sonrası ihanetin tutkulu hayal kırıklığına boğulmuş, sevimli ve tatlı görünümlü genç bir kadındır. Ancak her şeyden önce yaşayacakları acı ve kenara itilmişlik hissi kült "Frankenstein"ı yaratma sürecini daha çok kolaylaştıracak, bir nevi kendi yaralı dış kabuğunu başka bir hikayede ele almasına olanak sağlayacaktır. Döneminin olağanüstü kadınının zihnine derinlemesine ulaşarak iyi bilinen bir drama kalıbından kopan, kişisel seçimler hakkında bir film ya da henüz 18 yaşındayken "Modern Prometheus"u canlandıran ergen bir kız.
Genç Mary ile zalim ve duygusuz adamların kurbanı olmaktan ziyade kendi hayatını ve seçimlerini kontrol altına alamayan, zayıf bir genç kadın portresi sunmuş, yönetmen Haifaa Al Mansour. "Hayal dünyası güçlü, iradesi zayıf bir kadın." Gençlik mücadelelerinin, kadın anlayışını nasıl çabucak olgunlaştırdığını gösteriyor.
"Film, mesaja açık genç kitlelerle bağlantı kurmak istiyor."
Hikaye ve ilerleme hızındaki bazı zayıflıklara rağmen, yönetmen ve aktris pek çok iyi şey başardı. Yazarın genç bir yazar olarak canlandırılması, tüm üzüntü ve sıkıntıları için hayatının büyüklükle parladığı bir anlayışa işaret ediyor. Cehennemden çıkıp diğer tarafa geçmiş, kabuğu yanmış, yamalı, her tarafı parçalı ama hikmetli bir kişidir Mary.
Babası, hayalet hikayelerinden çokça etkilenen ve esinlenen, buzlu gözlere sahip yüzler çizerek bir hikaye yaratma sürecine başlayan, annesi öldüğünden beri evin içinden çıkmayan, annesinin mezarı ile kendi yaratmış olduğu kapalı kutu içinde yaşayan kızını, "kendi iç sesini bulması" gerektiğini söyleyerek kafasını toparlayabilmesi için İskoçya'da yaşayan amcasının yanına gönderir. Her şey, bir gece geniş araziye sahip lüks bir şatonun içinde verilen baloda değişir. Genç ve parlak bir yüze ve görünüme sahip şair Perc Shelly ile göz göze gelince.
"O da kim, adı Percy, çok hoş biri değil mi?"
Büyük bir ruhsal çöküşün ve yanlış kararların sorgulanmasına tanık oluruz. Her ne kadar genç şair büyüleyici bir görünüme sahip olsa da aslında Mary, bir nevi sonradan yaratacağı "Frankenstein"ı ile tanışır. Dışı çirkin ama sadık bir canavarın aksine Percy, pürüzsüz bir görünüme ve içsel çürümüşlüğe sahip bir canavarı çağrıştırır. Güzel görünüme sahip ve güzel konuşan bir canavar.
Film güzel ve zengin tasarlanmış ve fotoğraflanmış bir dönem parçası ama "Mary Shelley"nin ruhsal olarak düştüğü yer ve odak noktası bakımından eksik kalmıştır; her şeyi gerçeğinden fazla açıklamaya gerek yoktur. Böylesine radikal kararlar veren ve yaşayan bir kadın için film, çok fazla düzeltmeye gitmiş. Gerçek şu ki bu karmaşık ve sıra dışı kadın, onu sadık bir romantik dünyaya sokmaya çalışan bu filmde gördüklerimizden çok daha etkileyici ve çok daha dağınıktır.
Facebook Yorumları