Bir efsanenin jübilesine tanık oluyoruz.

20 yılı aşkın süredir yönetmen Paul Thomas Anderson'ın düzen ve kaos arasındaki edebi çatışmalara takıntılı olduğunu yönetmeni takip edenler iyi bilir. Filmleri, kültürleri, endüstrileri ve bu duvarların içinden geçmek veyahut duvarın üstüne tırmanarak ilerde ne olduğunu görmek için çabalarken izledikleri yolların üstünde ve ilerisinde ne olduğunu bilmek konusunda sıkışmış kalmış insanlar hakkında bir sunum olmuş.

Karakterlerimizden Dirk Diggler korkunç, şiddet içerikli özel hizmet sağlayan bir sektörün içinde daha çok büyümek isteyen ve çaba gösteren bir figürdür. Barry Egen ise aksine, çaresiz bir şekilde kalabalık sarmalının üstüne geldiğini düşünen ve bu baskıdan kurtulmaya çalışan farklı bir figür sunmaktadır. Daniel Plainview, kapitalist başarısını sağlamak için dini liderlerin taleplerini dengelemekle meşguldür ve bu liste uzayıp gitmektedir.

Efsane aktör Daniel Day-Lewis'in canlandırdığı Reynolds Woodcock, 1950'lerde Londra'da yaşayan dünyaca ünlü bir terzidir. Hayatı kati bir şekilde planlanmış, şekillendirilmiş ve buna uyması için şartlandırılmış birisidir. Çevresinde yüksek sesle konuşan herhangi birisi yoktur. Kahvaltı öncesinde, öğle arasında, beş çayında veyahut akşam yatağına yatarken herhangi bir çatışma veya kavga yaşamayan saygın bir terzidir. Özellikle çevresinde çalışan kalabalığın aşırı sessiz olmaya çalışması, filmde dikkat çeken unsurların başında gelmektedir.

Yönetmenin kendisi çok titiz birisidir; kamera çalışmalarının, müzik seçimlerinin, ses tasarımının ve başarılarının hiçbiri tesadüfi değildir. Bu yüzden Reynolds'ın parlaklığını ve çekiciliğini çizdiği yaşam tarzı bizi şaşkına çevirmiyor, aksine tüm estetik ihtişamlarda ve belki de onunla birlikte gelen sinir bozucu sığlıklarda, yüksek moda ve titiz bir tasarım dünyasını yeniden Londra'da yaratıyor.

Filmin geneline bakınca hikaye tam olarak Alma'nın hikayesidir. Alma, Reynolds'ın en son ilham kaynağı olan genç bir terzi çırağıdır ve Reylonds'ı sevmektedir. Aklı başında herhangi bir kız gibi Reynolds'ın çekingen, özenli ve acılı küçük dünyasında yaşamak zorunda kaldığında ise yavaş yavaş çıldırmaya başlıyor.

Hayali İplik, çok fazla açıklama yapan bir film olarak başlamıyor. Yönetmenin bir kez daha o zamana kadar inanılmaz şeyler yapan kendilerine, katı beklentilerine ve karakterleri sorgulamasına dair bir hikaye anlatmaya çalıştığını hatta anlattığını söylemek yeterli oluyor.

Alma hikayede itilir, Reynolds ise daha fazla itilir ve her nasılsa kontrol etmek isteyen, çaresiz bir şekilde kontrol etme teşebbüsünde bulunan insanlar tarafından korkunç güzellikte, rahatsız edici ve tuhaf derecede umut dolu bir masala dönüşür,

Hayali İplik'in harika olduğunu söylemek, film hakkında ayrıntılara girmeden ve potansiyel deneyimi mahvetmeden çok zordur. Şu an için olağan dışı görünen her şey bir süre sonra mükemmel bir anlam ifade etmektedir. Ancak o zaman bile Hayali İplik'in, yılın en büyük ve en korkunç film romanı olup olmadığına karar vermek seyirciye kalmış oluyor ve kendiniz görene kadar kesin olarak bilemeyeceğiniz çokça şey yaşanıyor.

Elveda, Daniel Day-Lewis. Bize unutulmaz anlar yaşattığın, en zoru bize bunu kolay bir şekilde sunduğun ve 'Daniel Plainview, Garry Conlon, Christy Brown, Hawkeye, Lincoln' gibi her biri ölümsüz karakterlerin için teşekkürler.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları