Güçlü bağı zamana ve mekana meydan okuyan ilk maceranın ardından uzun zaman geçmesine rağmen, kalbin ve aklın romantik öyküsü olarak yarım kalan hikayesine devam ediyor.

"Bu dünyada sihir diye bir şey varsa bu, birini anlama ve bir şeyi paylaşma çabası olmalı."

Ünlü yönetmen Richar Linklater'ın yarım kalan hikayesi, "Gün Batmadan" adlı yeni sürüm romantik tavrı. Bu, genel olarak bildiğimiz romantizm dolu duygusal anların bilinen, güvenilir ve istisnai durumlarının toplamıdır. Üç periyotlu hikayenin ilki olan 1995 yapımı komedi-drama "Gün Doğumu"nun devamı niteliğini taşımaktadır ve "Nerede kalmıştık?" gibi bir tavra sahiptir.

İlk tanışmalarının ardından telefon numaralarını almamaları ile başlayan ve iletişimsiz geçen 9 yılın ardından hikaye, sadece iki önemli karaktere ve en önemlisi de medeni insanların olgun yaşam yaşama sanatına, dilin ve iletişimin merkezine odaklanır. Devam hikayesi yönetmenin ve oyuncu kadrosunun aklında kalanları anlatmasına yardımcı olur.

"Gün Doğumu"nu izlemeden "Gün Batımı"nın keyfini pek çıkaramayabilirsiniz ama bu, çok dikkat çekici bir eksiklik yaratmaz. Sadece baş karakterler 9 yaş daha yaşlıdır ve artık olgun insanlardır. Jesse ve Celine, biri hevesli bir yazar bir diğeri yüksek lisans öğrencisi, bir Avrupa seyahati sırasında tanışırlar ve spontane gelişen bir yürüyüşün ardından, günü birlikte geçirmek için Viyana'da bir parkın etrafında dolaşmaya devam ederler ve ertesi gün ayrılırlar. Bizi, tekrar bir araya gelip gelmeyecekleri ya da birbirlerini unutup unutmayacakları konusunda soru işareti ve merak içerisinde bırakırlar.

"Bu buluşma dostça bir buluşma mıydı yoksa gerçekten de birbirlerine karşı bir şey hissetmişler miydi?"

"Gün Batmadan"ın ilk perdesi Paris'tedir. Jesse ve Celin'in dokuz yıl önce birlikte paylaştıkları özel geceden beri iletişim halinde olmadıklarını öğreniriz. İkisi de gençtir ve birbirlerinin telefon numaralarını almaya gereksinim duymamışlardır. Aradan tam 9 yıl geçer ve birisi önemli bir yazar, diğeri ise bir çevre aktivisti olmuştur. Tabii ki çiftlerin tekrar karşılaşması ve onların tekrar iletişime geçmeleri geçmişle ve günümüzle ilgili merak edilen soruları da oluşturur. Ve öğreniriz ki bu iki kişi uzun zaman önce başka bir şehirde tanışmış ve ayrılmışlardır. Bu yeni tanışıklık bir tesadüf mü yoksa bir ortaya çıkış mıdır? Ben bu tür tesadüflere aşırı paranoyak yaklaşan birisiyim. İçgüdüsel anlamda duygusal ve entelektüel anlamda bağ oluşturmaya yönelik nihai araç olarak yönetmen "sözler"i kullanır. Romantik filmlerde gösterildiği gibi ağır duygu ve ağır dram sunumlarının aksine çok konuşmanın etkisine inanır.

Filmin genel özetini sağlayacağına inandığım repliklere bakınca filmin diline az çok hakim oluyorsunuz.

Jesse: Tanrım, neden o gün telefonlarımız almadık ya da adreslerimizi? Neden bunu yapmadık?

Celine: Çünkü biz genç ve aptaldık.

Jesse: Sence hala öyle miyiz?

Celine: Sanırım gençken karşılaşabileceğin birçok güzel insan olduğunu düşünüyorsun. Hayatının geri kalanında ise bunun sadece birkaç defa olabileceğini anlıyorsun.

Jesse: Ve işin içine edebiliyorsun.

Jesse: Neden bu aptal kitabı yazdığımı bilmek istiyorsundur?

Celine: Neden?

Jesse: Çünkü belki Paris’teki imza günlerinden birine gelecektin ve ben de yanına yaklaşıp “Hangi cehennemdeydin?” diye soracaktım.

“Gençken bağ kurabileceğin birçok insan olacak sanıyorsun. Sonra bunun hayatta sadece birkaç kez olduğunu anlıyorsun.”

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları