Bugüne kadar izlediğimiz savaş filmlerinde sadece kan, acı ve gözyaşı vardı. Ama 'La Vita e Bella' filmi bize ağlamadan ya da kan görmeden izleyebileceğimiz, üstelik yer yer gülebileceğimiz bir savaş filmi verdi.

Şehirde işlenen bir dizi cinayeti araştıran Dedektifler, tüm kanıtların yıllar önce ölen bir seri katili işaret etmesiyle neye uğradıklarını şaşırırlar.

Gençler farkında olmadıkları gizemli güçler ve yeni yetenekler geliştirdiklerinde artık, hükümet için yeni bir tehdit olarak ilan edilirler.

Ejderhalar ve insanlar arasındaki barışı sağlamayı başarmış Şef Hıçkıdık, Dişsiz'in neslinin son üyesi olmadığını keşfeder.

Kara filmlerde nadiren mutlu veya iyimser bir son vardır.

"Hafızası zayıf yetişkinler dışında, ergenlik kimsede tatlı hatıralar bırakmaz"

Batı yerlilerinin nasıl depresif olduğuna şahit oluyoruz.

Günlerinin sonuna gelmiş bir Japon Savaş Ağası, krallığını üç oğlu arasında bölmeye karar verir fakat en küçükleri, bu adil olmayan kararı için çok ciddi bir bedel ödetmeye hazırdır.

20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından biri: Marilyn Monroe (1926-1962)

Her canlı iki kutuptur ve birbirine zıttır.

Kendine, masum insanlardan cinayet listesi oluşturan bir seri katil ve onu yakalamaya kararlı bir dedektif.

TIME dergisine göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi üç yönetmeninden biri.

Hiç eskimeyen, çağının ötesinde bir sınıf.

1982'deki ilk Lübnan Savaşı sırasında İsrail ordusuna hizmet ettiğinden hiç haberdar olmadığı gerçeğini fark eden Ari Folman, eski dostlarını çatışmanın hikayelerini dinlemek için izliyor ve kendi psikolojik kör noktasının gizemini çözmeye çalışıyor.

Alain Delon, bir zamanların Fransa'dan daha meşhur Frenk'i.