"Meyvesi olmasa bile, gölgesi yeter."
Türk televizyon tarihinin ve çoğu izleyicinin hafızasında kalan Süper Baba dizisi, seyredilen yapımlar arasındaki sıralamada üst noktalardaki yerini hala korumakta olan bu yapım, özel televizyon kanallarının yeni yeni piyasaya çıktığı doksanlı yılların başlarında ilk profesyonel hikayelerden birisi olma özelliğini taşımasıyla bilinir, cuma gecelerinin vazgeçilmezleri arasındaki yerini, oynadığı sezonlar boyunca kaptırmamış bir yapım olma özelliğinin dışında. 90'ların ergenleri için Süper Baba'nın başlayacağı zamanları beklemek herkeste tatlı bir heyecan uyandırırdı. Çoğumuzun bildiği sosyal hikayesi ve kaliteli oyuncularıyla birlikte bu orijinal anlatımın, başladığı ilk bölümden sezon finaline kadar ilerleyişine tanık olduk. İşsiz, avare bir adam olan, yapması gerekenleri bir türlü yapamadığı ve alınması gereken sorumlulukları bir türlü üzerine alamadığı kalabalık bir aileye bakmak zorunda olan Fiko'nun kendisini, içinde bulunduğu umutsuzlukla birlikte bu sarmalın içinden çıkamamasını ve ev geçindirmekle mükellef bir insan için bu durumun ne tür bir tahribata sebep olduğunu izlemekteyiz. Aslında bu, bize izletilen sebep-sonuç ilişkisine dayalı bir anlatımdır.
Hikayenin salt haline bakacak olursak Amerika'dan iş teklifi alan Şule'nin gitme kararı almasından hemen sonra başlayan bu hafif drama, Fiko'nun buna şiddetle karşı çıkması sonrası sert bir dramaya doğru evrilir. Üç çocuk annesinin ABD'de ne işi vardır? Ya bu hayalinden vazgeçecek yada boşanacaklardır. Fiko'nun bu ciddi çıkışı ciddi bir inişle son bulur ve karı-koca boşanır; üç çocuğun velayeti artık Fiko'dadır.
Hikayede tüm jenerasyon bir olarak ele alınır. Yaşlısından gencine kalabalık bir ailenin sabahları ve akşamları birlikte masaya toplanmalarıyla gerçek bir aile hüviyetinde izlenim sunuyor olsa da annesiz bir masa, çocukların özleminden ve düşen yüzlerinden belli olmaktadır. Aslına bakacak olursak derinlerde bir yerlerde vermek istediği mesaj, bir aile olarak birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğu ve herkesin rollerinin belli olduğudur.
Toplumun erkek ve kadın figürlerinin aslında çocuklarını istedikleri gibi yetiştirmek istemesine ve buna aşırı çaba göstermesine tanık oluruz. Boşta kalan zamanlarda ise kendilerine zaman, hayatlarını yaşamak, tekrar aşık olmak, arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirmek isterler ve bunlardan bazıları sekteye uğradığında, kendilerine ayrılan zamanın tümü ters bir hal aldığında moral ve motivasyonun istemsiz bir şekilde nasıl düşüşe uğradığını ve planladığımız her şey yolunda giderken hayatın birden bire nasıl ters düz olduğunu görürüz.
Güçsüz bir baba figürünün güçlü durmaya çalışması onarılmayacak yaraların oluşmasına sebebiyet veriyor ve yaşanılan baskı altındaki bu mantık dışı düşünceleri, hikayenin beslenmesine ve ilerleyişine büyük bir ön ayak oluyor.
Facebook Yorumları