Köy sakinleri ve komşuları tarafından dışlanan dilsiz genç bir kızın dramına eşlik ediyoruz.

"Militan bir bakış..."

Bu yıl da sessiz sedasız bir ödül festivaline şahit olan ve kısa tebrikler eşliğinde zafer elde eden "Sibel" filminin görüntüsü ve bir Karadenizli olarak içinde yer alan "dışlanma" kelimesi beni biraz rahatsız etti açıkçası. İki yönetmenin -Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti- ortak yapımı olan, gizemli ve hatta bir dereceye kadar mistik bir atmosfere sahip güçlü film "Sibel", Altın Leopar adaylığının yanı sıra Adana Film Festival'inden de "En İyi Film" Ödülü"yle evine dönüyor.

Sibel'deki ana karakter, Karadeniz'in en ücra köşesinde, yerleşim alanına uzak bir dağ köyünde babası ve kız kardeşi ile birlikte yaşayan genç bir kızdır. Sibel, Türk dilinin tüm hecelerini sesler aracılığıyla yeniden canlandıran (bastırılmış azınlığın sessizliğidir aslında vurgulanmak istenen) ıslıklı bir dili iletişim aracı olarak kullanarak kendini ifade etmeyi başarır. Onu ikinci sınıf bir vatandaş olarak gören köy sakinleri (burada da etnik milliyetçilik yapılıyor) tarafından sınır dışı edilen Sibel, ormanın etrafında dolaşan ve köydeki kadınlar için yaşayan bir kabus haline gelen gizemli bir kurdu avlamaya karar verir. Sınırlarının ötesine geçer, gizemli yaratık için ormanı keşfe çıkar. Sibel serüven halindeyken bir kaçağa rastlar (burada da köy sakinleri ve kuzeyin evlatlarıyla bir bağ kurulmak istenir). Yaralanan, güçsüz ve tamamen savunmasız olan bu esrarengiz karakter, yaşadığı ataerkil toplumun dayattığı boğucu kurallardan uzak durup yepyeni bir soluk yaratır.

"Özgür ruhlu bir kadına dair dokunaklı bir portre."

Sibel'in yaşadığı köyde kadınlar kendi hayallerine sahip olamıyorlar. Erkekler onlar için hayal ediyor ve kaderlerini belirliyor, sanki kadınların hayatlarının sahibi onlarmış gibi. Sibel bu ataerkil toplumun gözünde "dişil" klişeleri barındırmayan tek kadındır. O diğerleri gibi değil, o yaşıyor; görünüşte sessiz bir asi, kaçaklarla buluşması sayesinde ise ilkel bir çığlığa dönüşür. Bu modern görünüm, Jean Darc'ın bilinen evrensel hikayesiyle benzerlik taşır. Tıpkı yerleşim alanımızı çevreleyen doğanın görkemli görüntüsüne eşlik eden bir mesaj gibi. Yaşamaya değer bir hayat için mücadele etmek, özgür olmak ve diğer insanların ne düşündükleri hakkında endişelenmek zorunda kalmamak. Her şeyin sıkı bir şekilde en küçük ayrıntısına kadar kontrol edildiği bir toplumda, devrim yaratmaya çalışan bir kadındır Sibel.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları