Zeka seviyesi vasat olan bir adamın hayatını anlatan, dram ve komedi unsurları barındıran etkileyici bir film.

Forrest Gump'ta gördüğümüz ilk şey, mavi gökyüzüne doğru süzülen bir kuş tüyüdür.

Masumiyetin simgesi...

Kuş tüyü elbette semboliktir. Ve film ilerledikçe saflığı temsil eden baş karakteri görürüz: Bankta tek başına oturan bir adam. Amerika'daki 50'li ve 70'li yılların çalkantılı döneminin içinde ya da kenarında bulunan, en azından öyle olduğunu iddia eden bir adam. Yine de hepsinden öte iyimserliğini korumayı başarmış bir adam.

Başarılı olmak için dahi olmak zorunda olmadığımızı kanıtlayan Gump adında, inanılmaz derecede şanslı Güneyli bir gencin hayatına mercek tutuyor. Tom Hanks'in parlattığı Forrest Gump, düşük zeka seviyesine sahip birisidir. Filmin büyük bir kısmı, bankta yanına oturan bir dizi yabancı insanla iletişimi sonrası aldığı geri dönüşlerden oluşur.

Aptallıkla ilgili ama hiç aptalca değil.

Forrest'ın konuşmalarının büyük kısmı "Annem hep böyle derdi," diyerek devam eder. Annesinin çocukken ona, yaşama adapte olabilmesi adına ettiği bilge ve eğitici sözleriyle ilgili "Hayat bir kutu çikolata gibidir, ne çıkacağını asla bilemezsin," dediğini çok iyi hatırlıyor.

Alabama'dan geldiğini öğrendiğimiz bu Güneyli çocuk, Forrest, doğuştan bozuk omurgasını düzeltmek için bacaklarına metal bacak takmak zorunda kalıyor. Forrest bunlara "Sihirli Ayakkabılar" diyor. İlköğretim okulu müdürü Forrest'ın sadece 75 I.Q.'su olduğu için devlet okuluna girmesine izin vermekte isteksizdir. Ancak bayan Gump, oğlunun "farklı" olmadığından emindir.

Bir anne olarak, Forrest'ın kimseden farklı olmadığını söylese bile, bizim için oldukça farklı ve özel olduğunu belirtmek gerek. Forrest, annesinin sözlerini tamamen uygular; suçtan ve beladan uzak yaşar, ve sık sık kız arkadaşı ile annesinin tavsiyelerine uyar. Sonuç olarak, dikkate değer bir yaşam sürmeyi başarır.

Forrest zamanla, Elvis Presley'in sahne şovuna etkide bulunur, bir futbol yıldızı olur, Beyaz Saray'da Başkan Kennedy'i ziyaret eder, Vietnam Savaş kahramanı olur, Onur Madalyası kazanır, Beyaz Saray'da Başkan Johnson ile tanışır, Dünya Pimpon Şampiyonu olur, John Lennon ile canlı yayına çıkar, Başkan Nixon ile Beyaz Saray'da el sıkışır ve en sonunda zengin bir iş adamı olur.

Bu sinematik bağlam, Amerika kültürüne ve geçmişine dikkat çekmeye çalışıyor olmasına rağmen, gerçekte Gump'ın iyimserliğini 60'lı 70'li yılların politik, sosyal ve kültürel karmaşanın ortasında sürdürmesini izliyor.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları