"Her yolculuk, kendi çizgileri içinde başka bir yolculuk çizer."
Stargate, bilinen zamanda yolculuk korkularını yenerek yeni kurulan "Atlantis" takımının tehlikeli maceralarını, Antarktika buzullarının en dibine gömülü bir halde bulur. İlkel insan uygarlığı için insan yaşamını her yerde tehdit eden uğursuz ve farklı düşmanlar ile karşılaştıkları uzak Pegasus Gök Adası'na, herkesin cesaret edemeyeceği kişisel bir keşfe doğru yol açar.
Majesteleri John Sheppard, cesur ve yetenekli bir pilot olan Dr. Elizabeth Weir, misyon başkanı ve diplomatik ilişkiler uzmanı orta yaşlı subay Dr. Rodney McKay'den oluşan, profesyonel bir enerjiye sahip yeni "Stargate" ekibi ile karşılaşıyoruz.
Kayıp şehir Atlantis'e, dünyanın dört bir tarafından gelen ve geneli askeri personelden oluşan bir takım bilim adamının gönderilmesi için bir keşif uçuşu planlanır. Diplomat Dr. Weir tarafından yönetilen zihinsel güce sahip bu takım Pegasus ve Atlantis'e ulaşmayı başarır ancak onları dünyaya geri gönderebilecek tek güç kaynağı olan sıfır noktası modülüne sahip değildirler.
Yolculuk, bekledikleri gibi aydınlık bir yöne doğru değil aksine, daha karanlık bir yöne doğru sürüklenir. Akıl almaz bir macera ve alışık olmadığımız bir bilim kurgu olarak dikkat çekmektedir. Zamanında çoğumuzun bir aksiyon filmi olarak izlediği "Mad Max" ruhuna sahiptir ve çok iyi yakaladığı özel sinematografi, işleri daha izlenir hale sokar. Karşımıza çıkan farklı gezegenlerin, farklı krallıkların ve bu gezegen ile başka bir gezegen arasındaki canlıların ciddi ve mizahi denemeleri dikkat çeker.
Her ne kadar karşımıza çıkan mizah ve diyalog farklı gözükse de "Atlantis" serisi, orijinalin devamı olarak kendi bilindik kabuğunun dışına çıkar. Özünün ne olduğunu bize fazlasıyla hissettiren ve ana hikayenin devamı olan dizi, karşılaştığımız yeni karakter kadrosunu tanıtarak farklı bir yola girmeyi dener. Bu farklı yol arayışı dikkat çekici duruyor diyebiliriz. Daha komik, daha ciddi ve daha destansı bir uzay yolculuğu ile karşılaşırız.
Facebook Yorumları