Çocuklar için iyi bir fantastik filmi olduğu kadar iyi bir korku filmi de...
Büyüyorsun...
Küçük bir kız çocuğu karşısındaki kadına perilere inanıp inanmadığını sorduğunda yorgun bakışlara sahip bakıcı çok küçük yaşlarda inandığını, artık inanmadığını söyler. "Bir zamanlar artık inanmadığım bir çok şeye inandım," diyerek de noktalar.
Bir Guillerme del Toro filmi olan Pan'ın Labirenti, 40'ların İspanya'sında geçiyor. Ancak daha az bilinen fantastik bir dünyayla çevrili İspanya'da; daha güzel, daha büyüleyici ve daha karanlık. Film, perilerin ve canavarların, çocukluk masumiyetinin yetişkin hayal kırıklıklarıyla karıştığı bir gerçek/hayal bileşenidir. Fantastik yaratıkların sert dünyaları hakkında bilinmedik bir Alis Harikalar Diyarında izliyor gibiyiz.
Ofelia, birkaç yıl önce İspanya'da patlak veren İç Savaş'ta babasını kaybetti. Şimdi savaşın bitmesine karşı yeni bir savaş vermeli; faşist iktidarın vahşetinin gölgesinde kalan yalnız bir kız çocuğu, yeni üvey babasının sadist eğilimlerine ve etrafındakilere yaptığı tüm eziyetlere bizzat şahit olmaktadır. Bu küçük kızın gerçeklikten kaçabileceği tek yer ise kendi hayal gücüdür.
Ofelia'nın hayal dünyası, gerçek hayattaki çevresinden daha güzel değildir. Gözleri avucunda olan korkunç bir canavar tarafından kovalanır, devasa bir kurbağa ve sümüklü böcek ile karşılaşır. Fantezi dünyasının belirgin renginden uzak, daha gri bir dünyada tek başına tehlikeli bir macera onu beklemektedir. İnandığı peri masalı dünyasından kaçmaya çalışan küçük bir kız.
Pan'ın Labirenti, bir ucunu bilinçaltının en karanlık ve gizemli noktalarına çekerken, diğer ucunu yakın tarihin karanlık sayfalarına uzatıyor. Ve böylece, fantastik öykülerin bir zamanlar "kaçış edebiyatı" olmadığını bir kez daha ispat ediyor.
Facebook Yorumları