Paris'te modern bir Külkedisi hikayesi.

"Kimliğinizi cesurca kabullenin, başarıya dönüştüğünü göreceksiniz."

Akşam yemeği partileri, pek çok Avrupa filmi göz önüne alındığında harika bir tema oluşturur. Yüzyılı aşkın bir süredir sinema salonlarında, bu türden sıkıcı sosyete ve elit ruhların, paylarına düşen sofrada yeni bir koltuk ayırdıklarına hiç şahit olmadık desek yeridir.

"Bu sefer, pastasından pay vermek isteyen elitlere tanık oluyoruz."

Bir hayali gerçekleştirmek ve sonuçlandırmak istediğinizde şunu asla unutmayın: Farkında olmadığınız bir yerde hatta gözünüzün önünde, hayalinizi kendi hayallerine engel olarak gören ve bu paylaşımı kabul etmek istemeyen bir veya birkaç rakip, zorluk çıkarmak için her daim beklemektedir. Ve bu bozgun için birilerini kullanmak, feda etmek -sokak berduşu yahut kravatlı, kel, kısa boylu bir kamu personeli olsun- bu zorlu eyleminizi baltalamak ve sizi dibe çekmek onlar için pek bir vicdani rahatsızlık uyandırmamaktadır.

Sıkıntı halinden muzdarip bir çiftin, sırf eğlence ve takıntı üzerine zoraki bir macera peşinde koştukları hayatlarına tanıklık ediyoruz. Aslında Paris'te, standart bir akşam yemeği partisinde hikaye örgüsünün sadece üçte birinde Madam'ın hikayesi yer alır. Geriye kalan üçte ikisi ise yemekten sonra sonsuza kadar sürecek gibi görünmemektedir. Eminim auteur yönetmen Amanda Sthers, karakterlerinin konuşmalarının zeka ile çevrelenmesini amaçlamış olsa da çoğu zaman zorlanmış ve bu durum biraz yapay hissettiriyor. Bir başka problem ise -tek bir istisna dışında- filmde hiç kimsenin hikayenin hareketli kısmında yer almaması. Madam, bir birey tarafından doldurulur ve senaryo, onları temel özelliklerinin ötesinde oluşturmaya aşırı derecede ilgi duymaz. Sonuç olarak yalnız ve bıkkın bir karakter olan Annie görünmez hale gelir; bu durum hayattan tat alamaması ile tanımlanır. Onun için sempati hissetmek istesek de bu, yeterince gelişemediği için bir türlü gerçekleşmez. Kısacası Bob arka plana doğru itilir, kaybolur ve yavaşça unutulur. Diğer karakterlerin çoğu, ya hiç çözümlenemeyen ya da bir şekilde ilgilenmediğimiz kadar önemsiz arketipler olarak çarpıştırılır.

Ünlü yönetmen Pedro Almodovar'ın sık sık çalışmış olduğu aktris Rossy de Palma, iyi yazılmış bir karakter ve yarı ilginç bir hikaye göz önüne alındığında filmde -olması gerekenden daha az olsa da- bizi fazlasıyla meşgul ediyor. Bir noktada odağı kendinden alıp Annie karakterinden kök salmış Maria'ya götürmenin filme ne tür bir yarar sağlayacağını fark etmiş olmalıydı ancak bu hiç gerçekleşmedi. Öyleyse, izleyicinin ilgisi açısından ana öyküyü aşan bir alt bölüme geçmek zorundayız.

Madam, sosyal bir eleştiri, taşlama, çarpıklık ve sınıf farklılığı sunmak istiyor. Annie ve eşi Bob zengin bir yaşam tarzının kurbanı olmalarına rağmen, güvencesiz bir durum içerisindedirler. Annie, eşi ve on yakın arkadaşı için kendilerine yakışır zengin bir akşam yemeği partisi planlar ancak Bob'un oğlu da listeye ismini yazdırdığında ortaya uğursuz olan "13" sayısı çıkar. Bu olay dehşet vericidir, acilen davetli sayısını dengeli bir hale getirmek gerekmektedir. Sadık hizmetçileri Maria'yı bir arkadaş olarak yemeğe davet edip uğursuz rakamdan "14"e geçmeyi başarır. Kendisini garip hissetmesine rağmen bu partiye çabuk uyum sağlayan Maria, İngiliz Sanat Koleksiyoneri David ile tanışır. Bu tanışıklık yemekten sonra da devam eder ve romantizm dolu büyük bir aşka doğru evrilir. Kısmen yerleşik sınıf yapısını ihlal ettiği için, kısmen de hizmetçisinin sevgi dolu bir aşk hayatına sahip olması nedeniyle bu olay, Annie'nin aşırı kıskançlık duyması için yeterlidir.

Madam, sunduğundan daha fazlasını ister ancak filmin tek değerli karakterini vurgulamadaki başarısızlığı, ilgisiz ve bazen de rahatsız edici materyallerle darmadağın hissetmesini sağlar. De Palma harika ama odaklanamayan bir filmi kurtarmak için yeteri kadar sahnede değil.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları