Politik temalı La Marseillaise (1937) filminin ticari başarısızlığı sonrası yönetmen Renoir, stüdyonun trenler hakkında bir film yapma teklifini kabul eder ve sessiz filmi Nana (1926) sonrası filmin verdiği ilham ile Zola'nın çok beğeni toplayan eserinin uyarlama filmi La Béte Humaine, Renoir için bir fırsat yaratır.
Zola'nın öldürücü dürtülerle yönlendirilen adam tasvirinin kasvetli tonunu yansıtan Renoir filmi, 1930'lu yıllar boyunca tipik karanlık ve ölümcül bir film halini almıştır. Gabin'in (Başrol) vazgeçilmez kahraman versiyonu, karamsar çağdaş filmleriyle eşdeğer bir iş çıkarıyor. Kamera, bireyleri çalışma ortamlarıyla sürekli olarak ilişkilendirdiği için oldukça hareketlidir. Kahramanların özgürlükleri azaldığı için aydınlık gündüz yerleri, giderek karanlık hale geçiş yapar.
Romandan gelen bir tekliften ve yazarın imzalanan bir portresinden sonra ortaya çıksa da Zola'ya olan sadakate rağmen Renoir'in ekran uyarlamasında birkaç eksiklik ya da vurgu kayması yok değil. Zola'nın zengin desenli, destansı romanı kısmen aktivizmin bir çalışması ve kısmen demiryolu cemiyetinin bir portresi olsa da yargının bir taşlamasıdır ve bozuk ikinci imparatorluğun bir iddianamesidir. Yazarın çok katmanlı şiirsel anlatımını, canice bir içgüdüyle birkaç küçük karakter ve durum üzerinden araştırıyor. Açıkça siyasi potansiyele direnir ve Zola'nın sosyal zıtlıklarını çalar. La Marseillaise de La Béete Humaine'de fikir araştırsa da Renoir, ruh hali ve hareketle daha çok ilgilidir.
Filme nüfuz eden zorlama duygusu trenin içinde oluşturulmuştur. Alexander Sesonske'nin gösterdiği gibi Paris'ten Le Havre'ye giden yolculuk beş dakika içinde mükemmel bir şekilde damıtılır ve hız, çekimler arasında kesim yaparak iletilir.
Facebook Yorumları