1996 yılında 10 dalda Oscar'a aday gösterilen yapım; yönetim, görüntü yönetimi, efekt, makyaj ve en iyi film dallarında ödüle layık görülmüş ve ülkemiz sinemalarında yıllarca gösterilerek bir rekora imza atmıştır.

Savaş sahneleri kesinlikle muhteşem ve Gibson binlerce kareden oluşan sahnelerin kontrolünü ustaca yönetiyor.

Herkes ölür... Ama kimse gerçekten yaşamaz.

Mel Gibson ilk filmini yönettiğinde, büyük ve küçük popülasyonda tüm eleştirmenler tarafından övgüyle karşılandı. Bu nasıl olabilirdi? Genel yargı tamamen 'sürpriz' hatta şok etkisi yaratmasıydı. Nasıl olur da Çılgın Max olarak ün kazanan bir aktör, gerçekte hiç hakim olmadığı bir alanda destansı bir duygu ile bu tür bir film yönetebilirdi?

Mel Gibson birçoğumuz için hala William Wallace'tır. 

Altmış yaşındaki aktörü, 1976 yılından beri ekranlarda birçok farklı rolde görsek de 'Braveheart' başladığı anda o artık Mel değildir. Özellikle son zamanlardaki rolleriyle ağır eleştiriler alan Mel Gibson, bu filmdeki rolüyle ömrünün sonuna kadar 'İyi Oyuncu'nun yanı sıra 'İyi Yönetmen' sıfatıyla da anılmayı hak etmiştir.

Film, düşünmenin sürekli kavga etmekten daha mantıklı olduğunu hatırlatıyor.

13. yüzyıl İskoçyası. İngiliz Kralı Edward, İskoçya'yı da krallığına katmak istemektedir. İngiliz soylularına Prima Nocta, yani topraklarında evlenen bir kadınla ilk geceyi geçirme hakkını vererek İskoç halkının ayaklanmasına sebep olur. Çocukken ailesini ve yakınlarını özgür İskoçya uğruna kaybeden Wallace, yaşanan büyük acılar sonrası yeniden memleketi olan İskoçya'ya geri döner. 

Onun asıl amacı çiftçilik yaparak sakin bir hayat sürmektir. Çocukluk aşkıyla karşılaştığında bunun onu dipsiz bir uçuruma iteceğinin farkında değildir. Bir gün İngiliz askerleri, William'ın çocukluk aşkı olan Murron'a tecavüz etmeye çalışırken William onu kurtarır ancak bu, Murron'un ölümüne ve bir dönemin değişimine sebebiyet verecektir.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları