Soylu bir aileden gelmekte olan, fakat yıllara ayak uyduramamış Haşmet, babasından kalan yalıyı satmış, bahçelerindeki gecekonduda satmaya kıyamadığı piyanosuyla birlikte yaşamaya başlamıştır.

Muhteşem "siyah - beyaz" fotoğraf, sadece duvardaki portrelerde var olan kayıp İstanbul"un görüntüsünü hatırlatır.

Sadri Alışık'la karşılıklı rakı içmek, Beyoğlu/Cihangir gibi estetiğini kaybetmemiş semtlerin dokusunu hissetmek için sinemanın potansiyel çağ olarak adlandırılan 60'lara geri dönüyoruz. Fon olarak küçük ara sokakları, büyük bulvarları, meyhaneleri ve balıkçı tekneleri ile büyüleyici "Martılar şehri" İstanbul'u seçerek nostalji dolu bir yolculuğa çıkarız.

Seyyarfotoğrafçılık yapan görmüş geçirmiş ve son yaptığı iş sonrası iflas etmiş bir adamın İzmir'den İstanbul'a artist olma umuduyla gelen genç bir kızla yolu kesişir. Haşmet, Ayşe'yi kendi deyimiyle bu "hülya" dan vazgeçmesi için uyarır. Ayşe' birkaç başarısız denemeden sonra umudunu kaybeder ve Haşmete' yeni bir hayat kurmak için tekrar geri döner.

Her şeyin kolayına kaçmak, bizim milli hastalığımız...

O dönemin filmlerinden farklı hikayesiyle ayrılan ve siyah-beyaz çekilen Aah Güzel İstanbul kentin Mimari estetiğini gözler önüne seren nadide filmlerden biridir. 

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları