"Bu dinozorları gördüğün ilk anı hatırlıyor musun?"
Hikaye bize soru sorarak başlıyor, tam 25 yıl öncesine ait bir soru. Baş kişi olarak Claire Dearing ve Nick Van Owen ile tanışıyoruz. Steven Spielberg'ün bu foto-gerçekçi, tarih öncesi yırtıcılarının 1993'te beyaz perdedeki ilk gösteriminde tüm sinema algısını sonsuza dek değiştirdiğine tanık olduk ve bu tecrübe Star Wars'tan sonraki yaşamış olduğumuz en akıl almaz ve dehşet verici an olarak hafızalardaki yerini korumaktadır. O dönem billbordlar, duvarlar, dergiler ve Tv'lerdeki boylu boyuna reklamlar ile bu dünyanın içine çekilmiş, bu dehşet verici anlara şahit olmuştuk. Sonrasında karşımıza çıkan bu yeni versiyon, orijinal Jurassic Park'ın yanına bile yaklaşamayacak. Eğer bir kıyaslama yapmazsak mükemmel sayılabilecek, bir kıyaslama yapacak olursak iyi olmuş diyebileceğimiz bir görsel-aksiyon. Başka bir yönetmenin adaptasyonu ile uyum sağlayan saf dokunuşlar vesilesiyle kendi klasını göstermeye çabalamış ve standart bir çalışma olmuş diyebileceğimiz bir film.
"T-Rex ile tekrar karşılaşıyoruz ve bu karşılaşma, yine dehşete düşürücü bir karşılaşma oluyor."
25 yılı aşkın süredir devam eden "Dinozorların Dünyası", bilinen en fantastik yolculuklardan birine sahiptir. Bu yolculuğa, başladığımız yerden adaya dönerek devam ediyoruz; bu sefer dinozorları kurtarmak ve büyük tahliyeyi gerçekleştirmek için. Tema Parkı'nın bulunmuş olduğu Isla Adası'nda bir buzul yanardağının patlaması ile ada ve canlı türleri büyük bir tehlike altında kalır.
Dehşete düşüren kamera açıları ve bilgisayarın desteği ile dinozor ve insan aksiyonları çok kaliteli bir şekilde yansıtılmış. Birkaç çevreci aktivistin arasında geçen o meşhur T-Rex sahnesi sonrasında, dijital sinemanın devreye girmesiyle büyük gözlere, tırnaklara ve dişlere sahip bu sevimsiz yaratıklar ile insanoğlunun yaratmış olduğu modern silahlar ve teknoloji arasında, karşımıza çıkan bu tehlikeli yaratıkları öldürebilmenin daha kolay olduğu bir savaş çıkıyor.
"İnsanlar ve dinozorlar..."
Birbirinden farklı türlere sahip dinozorlar T-rex önderliğinde 150 milyon yıl önce aramızdan ayrılmış canlılara şahit oluyoruz: Teropod, Dilophosaurus, Sauropoda, Troodon, Argentinosa, Titanozor, Hadrosaur, Dracorex, Dreadnoughtus ve Camarasaurus ile tanışıyoruz. Keşke aralarında Dino da olsa diyebileceğimiz, hepsi birbirinden vahşi, otçul ve etçil olan bu büyük kertenkeleler yine ilgi çekici duruyor.
Büyük Deha Spielberg'ün bizlere sunduğu bu görsel dünya anlatısı, hala eski gücünü korumakta. Bu eski ve eşsiz dünya, her ne kadar "Karayip Korsanları" ve "Yüzüklerin Efendisi" sonrası biraz sarsılmış olsa da orijinalliğini korumaya devam ediyor ve yaratıcı bir unsur sunmak için bu cüsseli sürüngenlerden ilham alıyor. Bilim adamları ve arkeologların bulmuş olduğu, kendi dünyevi isimlerine sahip, son çeyrek asrın en muazzam dünyalarından birini yaratmayı başarmış bir hikaye.
Hikayede dikkatimizi çeken en ilgi çekici detay ise yazı grubunun geniş bir yelpazede ele aldığı, güncel ve sosyal konuları kapsayan, filmin en merak uyandırıcı yönüdür. Jurassic World'ün dinozorlarla dolu büyük dış jelatini, tamamen hasılat üzerine yapılmış avantür bir şablona sahip olsa da bu sefer düşündürücü ve insanların açgözlülüklerine ve para için neler yapabileceklerine odaklanan bir derinliğe sahip. Bu sefer dinozorlar bizi kovalamıyor; tamamen politik bir kovalamacaya şahit oluyoruz.
Şuna emin olalım ki dinozorlar aynen bıraktığımız gibi; büyükler, hızlılar ve tehlikeliler. Çok sayıda dijital aksiyon sahnesiyle dolu resimler göreceksiniz ve tarih öncesi bu dünyanın volkanik küller altında kalarak çöküşüne tanık olacaksınız. Muhtemelen insanların diğer insanlarla etkileşimine daha çok odaklanan ve geleneksel şablonun dışına çıkan, nadir filmlerden biridir. Dinozorlar önceki filmlerin aksine karşımıza daha az çıkıyor. Şaşırtıcı olan ise toplumsal yorumudur; Jurassic World, kurumsal bir açgözlülüğün örneğini sunmaktadır.
Facebook Yorumları