Gerçekte ne ile karşılaşacaklarının ve nasıl bir durum içinde olduklarının hiç farkında olmayan üç korkusuz kovboy.
"Üç Kabadayı" 33 yıl gibi azımsanmayacak bir serüvene sahip. Film 1986'da sinemalara girdiğinde eleştirel ve izleyici kayıtsızlıklarına rağmen yankısı uzun yıllar sonra dahi duyulabilecek bir tepki verdi ve yavaş yavaş komedi kült klasiği olarak görülmeye başladı. Neden başarısız olduğunu bilmek zor, belki de türün son kullanma tarihi geçmiş bir batılı görünüme sahip olmasıydı. Belki de çıkış tarihi yanlış bir zamanlamaya sahipti ya da küçük ama sadık bir hayran kitlesine hitap etmeyi amaçlayan tuhaf bir amaca.
Ne olursa olsun yönetmen John Landis ve başarılı komedyen Steve Martin'in sevilen komedilerinden biri olarak hak ettiği bir kanalda karşılaşabileceğiniz nostaljik özelliklerle dolu bu serüvene tekrar tekrar göz gezdirmek, şu stresli ortamlarda anti-depresan etkisi yaratır. "Üç Kabadayı" hakkında ilginç olan ve filmin kalıcı çekiciliği hakkında söylenmek istenen şey, merkezdeki kibrin daha sonraki yıllarda ne sıklıkla koptuğudur.
Hikayede Steve Martin, Chevy Chase ve Martin Short, yeni yerleşecekleri kasabaya adalet için ayağa kalkmayı gösteren ve arada sırada birkaç dans numarasıyla atlarına atlayıp ilerlemeyi seven üç Meksikalı kovboy kahramanı oynadıkları sessiz sinema döneminin film yıldızlarıdır. İşlerinin iyi gitmediği bir dönemde stüdyo tarafından kovulurlar ve artık işsiz ve parasızdırlar. Ta ki Meksika'dan ani bir telgraf gelene kadar... Artık bir iş sahibidirler ve meraklı yeni iş verenleri ile tanışmak için uzun bir yolculuğa çıkarlar. Bu üç amigoyu ikna eden ve uzun bir yol yapmalarını sağlayan telgrafın sahibi, fakir bir köy kadınıdır.
Yeni kalacakları köyü ve işleri öğrenmeleri ve etrafı keşfetmeleri uzun sürmez. Köy halkı, bütün erzaklarını gasp eden El-Guapo'yu ve köy halkını terörize eden aylak çete mensuplarını durdurmalarını ister. Tabii ki aktörler başta olan bitenin farkında değildirler. Her şeyin bir stüdyo içinde gerçekleşen performans ve diyalogdan ibaret olduğundan oldukça emindirler.
Rahat bir şekilde "Evet, El-Guapo'yu sizin için durduracağız," derler. Ama sonunda yüzleşecekleri acı gerçekler, onları gerçek birer kahraman olmaya iter. Konsept olarak "7 Samuray", "Galaksi Savaşçıları" ve "Tropik Fırtına" gibi filmlerin çeşitli derecelerde "kendinden emin olma" tavrını yansıtır. Şimdi bu komedilerin her ikisi de kendi başlarına ayakta duracak kadar güçlü ve kültler arasında adını çoktan yazdırmış "7 Samuray" kadar iyi niyetlidir.
Muhtaç köylü ve ihtiyaç duyulan kahramanlar bu sefer mizahi olarak ele alınır.
Film parlak renklere sahip; abartılı kostümler, sahte vahşi batı arka planı ve el değmemiş doğanın ucunda, ateş başında müzik söyleyen kovboyların eşlik ettiği bir gün batımı. Üçlünün kişisel performansı ve parodileri, sahte kabadayılıkları ile bir üst seviyeye çıkar. Ama asla şımarık bir mizah üslubuna sahip değildir.
Her şey anında yerli yerindedir. Bu büyük bir komedi ve en iyisi. Tüm sakarlıklarına rağmen bu üç kovboyun doğal kimyası o kadar kuvvetli ki bu karakterlerin merkezi, konsept olmaksızın komik bir hikaye sunulamayacağını kanıtlar.
Facebook Yorumları