Belki de Tanrı beni, henüz doğmamış insanlar için ressam yapmıştır.
Vincent Van Gogh ismini her duyduğumuzda aklımıza gelen ilk şey, sağ kulağını kesmesidir, ikincisi ise "Ayçiçekleri" resminin bu zamana kadar satılan en pahalı resim olduğudur; her ikisi de doğrudur. Van Gogh'un, kötüden daha kötüye doğru giden yaşamına ve kendi ışığını aramasının yanı sıra bu zamana kadar bir tablo bile satamamış olmasına şahit oluyoruz.
Film bizlere hayatın gizemlerle dolu tahmin edilemez bir yolculuk olduğunu gösteriyor. Yelkenli teknemizin yönünü kontrol etmek isterken, bir süre sonra bizleri beklemediğiniz yeni yönlere ve olaylara iten inatçı bir rüzgara ve akıntılara karşı savaşmanın mümkün olmadığını anlarız. Yaşamı boyunca hiçbir başarı elde edememiş olan Hollandalı ressam Van Gogh'un potansiyeline, yavaş yavaş sanatına olan inancını kaybeden bir dehaya tanık oluyoruz.
Sonsuzluğun Kapısında, bu zamana kadar Van Gogh hakkında yapılan 35 filmden sinematik hayranlığı en çok barındıran film olarak dikkat çekiyor. Son on yıl içerisinde Hollandalı sanatçı adına yapılan filmlerden beşincisi olan bu film, son olacak gibi de durmuyor. Ressamın tüm yaşamını olmasa da son günlerini anlatmak isteyen yönetmen, bir Van Gogh hayranı olarak kamerayı ele alıyor ve bir yönetmen olarak değil bir ressam olarak düşündüğü hikayede, Fransa'nın güneyindeki Arles kentinde yaşadığı son zamanlara odaklanmak istiyor. Yağlı boya çalışmalarının çoğunluğunu oluşturan, ilham ve hırs dolu bir dönem, 80 gün içerisinde tam 75 resim, filmin iddia etmesinden öte en yakın arkadaşı Paul Gauguin'in söylemleridir.
Bazen bana deli diyorlar ama sanatın en iyisi bir tutam deliliktir.
Efsanenin bu çalışmalara yoğunlaşmasını ve dünyadaki en pahalı tabloların bir sırt çantasında oradan oraya dolaştırıldığını ya da sıradan bir resim gibi bir dolabın yahut sehpanın kenarına gelişigüzel yaslandığını görmek, o denli gerçek ve büyüleyici bir deneyimdir. Julian Schnabel geleneksel teknik çekime dönerek elde tutulan kameralar kullanıyor ve Willem Defoe tarafından üst düzey sergilenen Van Gogh suratından başka bir şeye odaklanmıyor. Geçen yıl sinemalarda boy gösteren "Vincent'ı Sevmek" teknik olarak göz kamaştırıcıydı ancak ruhsal olarak yetersizdi. "Sonsuzluğun Kapısında"yı ise seyrederken hissedecek, tadacak ve yaşayacaksınız.
Film, referans olarak efsanenin son yıllarını seçmiş olsa da 37 yaşında intihar etmeden önce doğaya doğru keşfe çıktığı zamanı kapsar, doğada huzuru bulur ve bunu tuvale aktarır. Buradaki anlatı oldukça serbesttir; yönetmen normal olarak efsanenin profiliyle ilgilenmiyor ve normal anlatı yerine karakteri ve efsaneyi susturuyor. Hikaye, sadece dışarıdan gelen seslere ve kafasının içerisine odaklanıyor ve dünyayı onun gördüğü gibi görüyor.
Facebook Yorumları