Onun adını anmadan yönetmenlik hakkında tartışamazsınız.

HBO'nun hazırladığı biyografik belgeselde S. Spielberg yaşadığı yeri, Yahudi kültürünü, ünlü kariyerini ve hayatını sonsuza dek değiştiren filmi anlatıyor.

Onun adını anmadan yönetmenlik hakkında tartışamazsınız.

Ünlü yönetmen 50 yılı aşkın kariyeri boyunca şimdiye kadar yapılmış en ikonik, en sevilen ve eleştirmenlerce beğeni toplayan filmlerden bazılarına imza attı. Şimdi de HBO tarafından hazırlanan Spielberg belgeselinde kameranın arkası yerine önüne geçti ve saatlerce başka bir yönetmenin inisiyatifine kaldı.

Belgeselci Susan Locy, Spielberg'in hayatına kapsamlı bir görünüm vermek için yıllar boyunca kendisinin, kardeşlerinin, ebeveynlerinin ve meslektaşlarının yönetmenliği ile ilgili yaptığı röportajları, sinema filmlerini ve sahne arkası çekimlerini bir araya getirdi.  Sonuç olarak da yönetmenin, 21 yaşındaki ilk mesleki deneyiminden sayısız gişe hasılatına ve kritik başarıya uzanan Hollywood kariyerine iki buçuk saatlik bir bakış açısı sunulmuş oldu.

Kendi deyimiyle öğrenci kariyerinin en üst ve en düşük seviyesini, çocukluğunu ve kişisel yaşamını açıkça anlatan düzgün bir röportaj olmuş.

Spielberg'le çalışan Hollywood'un bilinen isimleri ve aynı zamanda yakın arkadaşları Martin Scorsese, J.J. Abrams, George Lucas ve Francis Ford Coppola yorumlarıyla belgeselde görünen isimlerin başında yer alıyor. Aktörlerden de Richard Dreyfuss, Tom Hanks, Leonardo DiCaprio, Drew Barrymore, Liam Neeson, Dustin Hoffman ve Daniel Day Lewis efsanevi yönetmenle geçirdikleri zaman hakkında birkaç şey söylemek için kamera karşısına geçmiş.

Uzun ama sıkıştırılmış bu dolu belgesel, Spielberg'in ilk büyük başarısı JAWS'tan ikonik karakteri E.T.'ye kadar geçen dönemi de konu alıyor. Jurrassic Park ile eleştirmenlerce alkışlanan The Color Purple ve Saving Private Er Ryan filmleri Spielberg'i Hollywood'un en saygın yönetmenlerinden biri haline getirmiş.

Spielberg yıllarca Yahudi kimliğinden uzak durmaya çalışsa da bu kimlik, uzun zamandan beri hayatını ve eserini bir parça da olsa kucaklamış gibi görünüyor. Locy ile yapılan röportajda da Tanrı'ya inandığını ve inancının sahip olduğu yeteneğe yansıdığını belirtti. "Ortodoks oldum ve bu gelenek ailemin büyük bir parçasıydı. Biz kültürel ayrımların olduğu o zor yıllarda, Yahudilerin olmadığı mahallelerde yaşıyorduk."

1977 yılında çıkan ve bilim kurgu filmi olan Üçüncü Çeşit Kapanış Buluşmaları'nda "Ruhsal çekirdeği olan filmleri bilinçli olarak aramıyorum," dedi. 

Bununla birlikte kariyerinin üst noktalarından birinde yer alan "Schindler'in Listesi" Yahudi halkına sunulmuş ve çok fazla beğeni toplamış bir yapıt. Yönetmen, "Duygusal olarak yapmakta en zorluk çektiğim filmdi diyebilirim. Hiçbir şey beni Auschwitz toplama kampını ziyaret etmeye karşı hazırlayamazdı. Yönetmeye başladığım bu filmin diğer filmlerimden biri gibi olmayacağını biliyordum," dedi.

Film, silinmez bir mirastan ve Spielberg'in ilk akademi ödülünden çok daha fazlasını bırakmış diyebiliriz. Ancak bu filmin Spielberg'in yaşadığı hayat üzerindeki etkisini de göz ardı edemeyiz.

"Schindler'in Listesi'ni yapma deneyimi beni bütün nedenlerle uzlaştırdı. Bu güne kadar Yahudilikten saklanmıştım ve bu film Yahudi olmaktan ötürü gurur duymam gerektiğini aşıladı bana."

Yönetmen 10 yılı aşkın bir süre sonra 2005 'te "Münich" gibi daha tartışmalı bir filmle mücadeleye kaldığı yerden devam etti. Bu film Mossad'ın 1972 Münih Olimpiyatları katliamında gerçekleşen ölimlerin intikamını almak için yaptığı gizli bir planın hikayesini anlatıyor. 11 İsrailli sporcu Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından oyunlarda  öldürüldükten sonra İsrail, cinayete karışan 11 FKO üyesini öldürmek için gizli bir göreve girişiyor.

"Baştan itibaren tartışmalı olacağını biliyordum." Filmin intikam fikirleri ile bu fikirlerin haklı gerekçelerini araştırdığını ve izleyiciye cezalandırma ahlakı hakkında karanlık duygular bırakmış olabileceğini kabul etti.

"Münih, barış için bir dua."

Yönetmeni izleyenler bilir, her filminde ayrı bir dokunuş ve izleyiciye yaşatmak istediği ayrı bir şey vardır. Bunlardan biri de Amerika Rüyası. Her filminde buna biraz da olsa değinir. Bu rüya için önce bedel ödemeniz gereklidir; Amerika rüyasını görebilmeniz için önce Amerika Ruhu'nu yaşamanız gereklidir. Sonrasında ise yıkım ve inşa ile karşımıza çıkar. Bazı filmlerinde Spielberg, izleyicisini karakterle bir yıkımın sonrasında tanıştırır ama yıkımın nedenlerinden çok karakterin inşasıyla ilgilenir. İyi ile kötü arasındaki farklılığı anlatırken çocuklar ile ölümü buluşturarak seyircinin duygularını ajite eder. Schindlerin Listesi'ndeki kırmızı paltolu kız gibi... Filmi izleyenler o sahneye ne kadar da üzülmüştür, kim bilir!

Kısacası şuna değinmek isterim: Steven Spielberg iyi ki varsın ve bize yaşattığın her duygu için teşekkür ederiz.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları