Korkunun ötesinde, hiçbir umudun olmadığı bir toplama kampı.
Ölü biri için yaşayanları hayal kırıklığına uğrattın.
Duşa girme umuduyla mahkumları kandıran ve onları gaz odalarına gönderen Saul ile tanışıyoruz. Görüntü yönetmeni, tüm açıyı Saul'ün yüzünü görebileceğimiz şekilde ayarlar; neredeyse tüm kareleri onun yüzü ile geçiştirir, böylece hissettiği korkuyu daha net yansıtır. Saul ve etrafındaki cesetler çoğunlukla uzak açıda durur; bu sayede Saul, kimsenin görmek istemeyeceği bulanık görüntülerin ortasında hareket eder. Saul ve arkadaşları gaz odalarındaki kapıyı kapattıktan sonra, bulanık görüntüye rağmen çığlıkları net bir şekilde duyabilirsiniz.
Saul, Auschwitz toplama kampında üst yetkililer tarafından öldürülmeden önce Krematoryum'da birkaç aylığına çalışması için seçilen komandolardan birisidir. Krematoryum'un insanlık dışı gündelik işlerini yürütürken bir gün, yakın zamanda yakılacak olan bir çocuğun bedeniyle karşılaşır. Çocuğun kendi oğlu olup olmadığından emin değildir.
Daha da kötüsü, Nazi subayı nefes almakta zorlanan çocuğun ağzını iki eliyle kapatırken Saul'ün bunu korku ve çaresizlik içinde izlemek zorunda olmasıdır.
Hikayenin trajedisi, yas tutan bir babanın oğlunu geleneksel bir şekilde gömme girişimidir. İmkansız bir ortamda doğru olanı yapmak istiyor ancak bu kişisel çabasında çevresindekilerin de yardımına ihtiyacı var. Fakat bu kişisel istek, kendisiyle birlikte bir sürü kişiyi tehlikeye atacak ve kaçınılmaz görünen ölümü beraberinde getirecektir.
Zaman ayırmaya değer.
İlk kez kamera arkasına geçen Macar asıllı yönetmen Laszlo Nemes, En İyi Yabancı Film dalında çok hak ettiği bir Oscar ödülü alır. Saul'ü odak noktasına alan filmi, acıyı hissettirerek sürükleyici bir deneyim haline getirir. Saul'ü kuşatan kaosu duyabiliyoruz ancak onu göremiyoruz. Acaba Saul gerçekten oğlunu mu korumaktadır? Yoksa hiç sahip olmadığı oğlun yerini tutacak herhangi bir çocuğu mu?
Facebook Yorumları