Bazılarımız altın kafeslerde sıkışıp kalmışken bazılarımız fareler arasında nefes almaya çalışıyor. Aslında, hepimiz sistem tarafından kapana kısıldık.
Yılın en iyisi değil, belki de son on yılın en iyilerinden biri.
Üst kat/alt kat, edebiyatın ve sinemanın ortak ana fikri olmuştur. Süslü konaklarda oturanlar ile onlara hizmet edenler arasındaki gerilimi nitelemektedir.
Zengin bir adam, süslü evinin merdivenlerinden yukarı doğru ağır adımlarla yürür; her adımda başının üstünde bir lamba yanar ve yolunu aydınlatır. Işıkların neden adımlarına göre ayarlandığı hakkında hiç düşünmez. O, ışık altında olmaya alışkındır.
Bu gibi gizemli ve ince ayrıntılar, Joon Ho-Bong'un sosyal-gerilim filmi 'Parazit'in detaylı anlatımının küçük bir parçasıdır. Joon, sermayenin yarattığı sinir bozucu eşitsizliğin karanlık ve sert görüntüsünü, kendi özgün diliyle kaliteli ve eğlenceli bir şekilde yansıtıyor.
Parazit, eşitsizliği duvara doğru hızla giden bir trene benzetir.
Güney Kore'de ismi bilinmeyen bir şehrin tam anlamıyla en alt katında yaşayan bir aile... Sokakta duvar kenarına işeyen sarhoşları izleyebilmek için yan yana oturabilecekleri tek bir koltuğun bulunduğu bodrum katında bir araya gelen Kim ailesi ile tanışırız.
Kim ailesi, sokak zekası bakımından zengin fakat başka hiçbir zenginliğe sahip değil. Şans ya da kader, onları zengin Park ailesi ile tanıştırır. Bu üst/alt ev halkı bir şekilde bir araya gelir ve Kim ailesi yeni bir fırsatın doğduğunu hemen anlar.
Parazit, türlü şeylerle doludur: mimari güzellik, merhametli insanlar, abartılı şiddet, fırsatçılık, pis koku, kötü mizah ve gerçekçi sınıf yorumu... Üst kat/alt kat çatışması, Dünya kadar eski bir masal ancak yönetmen bu eski kavgayı kişisel birkaç dokunuşla gösterişli bir tablo haline getiriyor. Soru belli: Gerçek parazitler kim? Zengin kılığına girmiş fakirler? Ya da fark etmeden yoksulların haklarını gasp eden zenginler? Dahası toplum içindeki statümüzü yükseltmeye çalışan bizler aslında birer parazit değil miyiz?
Facebook Yorumları