On yıl süren Haçlı Seferi'nden Kara-Veba'nın kol gezdiği ülkesine dönerken yolu ölüm tarafından kesilen ve tüm inancını yavaş yavaş bitirmeye başlayan bir şövalyenin öyküsüdür.

" –Sen kimsin? +Ben Ölüm’üm. –Benim için mi geldin? +Çok uzun süredir senin tarafındaydım. Biliyorum. +Hazır mısın? –Bedenim korkuyor ama ben korkmuyorum. Bekle biraz. +Herkes aynı şeyi söyler. Ama ben asla durmam."

Benim kişisel düşüncem farklı olsa da edindiğim bilgi ve kaynaklara göre bu film, henüz görmediğiniz felsefenin ve film sentezinin en başarılı halidir. Kötülük, din felsefesi ve varoluşçuluk meseleleriyle ilgili daha iyi bir filmin yapılamayacağını söyleme cesaretini veriyor bana kaynaklar.

Bergman'ın filmi ve ana karakteri Bloc'un teistik inanç ile ilgili sıkıntıları ve bu dünyadaki sayısız kötülükle birlikte Tanrı'nın var olup olmadığı sorusu arasında verdiği mücadele, izleyicinin önünde açıkça ortaya konuyor. Bunu yaparken hem inanç hem de ateist varoluşçuluk ilkeleri, son derece samimi bir şekilde ön plana itiliyor. Bloc'un ölümle oynadığı satrançta ve veba tarafından perişan edilen bir genç kızda bu güçlü imgenin kullanımı, filmi tamamen yeni bir film yapım alanına doğru sürüklüyor. Bu imgeler, felsefi olarak güçlü diyaloglarla birlikte, izleyicinin geri dönmesi için neredeyse mantıksal bir imkansızlığı bile sağlıyor.

Film estetik açıdan güzel, felsefi açıdan ise zekice ve izleyiciyi bir anda açıdan saptırmayacak kadar iyi düzenlenmiş. Sonuç olarak Yedinci Mühür, felsefi bir eğilimin peşinde olan herkesin mutlaka göz atması gereken bir filmdir.

İzleyicilere, hayatta belirsizliklerle karşı karşıya kalan birçok insanın yaşadığı mücadele türünü gösteriyor. Şövalye, yaşamın dehşetini gördükten sonra bir çeşit güvene ihtiyaç duyan ancak inancını sorgularken yine inancına sarılan bir dindar görünümündedir.

"İnanç taşıması zor bir yüktür, ne kadar yüksek sesle çağırırsan çağır. Karanlıktan sıyrılıp hiç gelmeyen birini sevmek gibi..."

"Tanrı’yı hissiyatımızla tasavvur etmek o kadar mı zor? Neden boş vaatlerin ve görünmez mucizelerin arkasında saklanmak zorunda? Daha kendimize bile inanmıyorken inananlara nasıl inanacağız? Bizlere, inanmak isteyip de inanamayanlara ne olacak? Ya da inanması imkansız olan ve asla da inanmayacak olanlara ne olacak? İçimden Tanrı’yı neden silip atamıyorum? Neden içimde acılar vererek ve beni aşağılayarak yaşamaya devam ediyor? Kalbimden onu söküp atmak istiyorum ama gene de kalıyor ve benimle dalga geçiyor ve ondan kurtulamıyorum." -Antonius Block

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları