Fini adındaki yaşlı hemşire görme ve duyma yetisini gençliğinde kaybetmiştir fakat ziyaret ettiklerinin pek çoğu sağır/kör doğmuş ve başkalarıyla her nasıl olabiliyorsa öyle iletişim kurabilmek için mücadele eden insanlardır.

Fini'nin hastalarıyla ilgilenmesini seyretmek Bob Ross'un fırça darbelerini seyretmek gibidir.

Fini Straubinnger çocukken geçirdiği korkunç bir merdiven kazasında boynunu kıracak şekilde ciddi bir hasar aldı. Fakat ebeveynlerine bu durumu anlatmaktan korkan Fini'nin yaraları tedavi edilemedi ve genç yaşlarda hem görüsünü hem de işitmesini yavaş yavaş kaybetti. Şimdi yaşlı Fini'yi bir rehber olarak kullanan Herzog'un ilk uzun metraj filmi Suskunluğun ve Karanlığın Ülkesi, kör ve sağırların zorluklarla dolu dünyasına dikkat çekiyor.

Werner Herzog'u diğer yönetmenlerden ayıran ince detaylardan biri, empati gibi bir yeteneğe sahip olmasıdır. Bu hediye sayesinde karakterlerin derinliklerine girebiliyor ve onları seyirciye net bir şekilde ifade edebiliyor. İlk filmde empati tamamen göze çarpıyor ve toplumun göz ardı ettiği özel insanların, bu sayede zoraki hayatlarına bir bakış atılmasını sağlıyor.

Sessizliğin ve karanlığın hikayesi...

Herzog'un belgeselindeki ana karakter, kör insanlar yararına çalışan sağır ve kör bir Alman kadınıdır. Filmde, modern hayattan büyük oradan dışlanan, ağır derecede engelli insanların tecridi gözler önüne seriliyor.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları