Şunu da unutmayın: İnsanoğlu bir kavram için savaşmadığı, uğrunda ölmediği zaman, felaket gelip çatmıştır. Çünkü bu tek nitelik, insanoğlunun temelidir ve evrende belirleyicidir.
Bugün bir çoğumuz için 30'ların Büyük Buhran'ı, belgesel ve tarih niteliği taşıyan yazılı ve görsel olarak karşılaştığımız bir şeyden fazlası değil. Buhran döneminde yaşamış kimseler için ise asla unutulmayacak ciddi bir şeydi. Bu çöküş ve yeni başlangıç çağındaki insanlar, ortası olmayan insanlar, anılarını bizimle paylaştılar; "Gazap Üzümleri" de bunlardan biri. New York ya da Seattle gibi büyük şehirlerde yaşadılar. Gökdelen manzaraları altında, derme çatma barakalarda yaşanan büyük umut ve cefası hakkında bir kaç anı anlatabildiler. Yokluk çağında birçok şehirde birçok baraka vardı ancak bunları sadece John Steinbeck ve John Ford adında iki korkusuz resmetmeyi başarabilmişti.
Yönetmen John Ford'un "Gazap Üzümleri", tartışmalarla başlayan depresyonun en meşhur filmlerinden biriydi. Yazar John Steinbeck'in klasik romanına dayanan filmde, Kaliforniya'da daha iyi bir hayat kurma umuduyla Oklahoma'nın tozlu yollarında ilerleyen Joad ailesini izliyoruz.
Ford'un başyapıtının ekonomik imha karşısındaki kasveti ve sertliği, gururlu insanların sefalete karşı güçlü durmalarını sağlıyor ve ek olarak Ford, kesinlikle doğru topraklardadır. "Sarı Kurdele", "Rio" ve "Demir At" adlı eserleri ile Batı'nın dışarı açılmasına ilişkin en başarılı filmlerden bazılarını yapmıştır. "Gazap Üzümleri" yerleşmek ve yeni bir hayata başlamak için yeni topraklar arayan ailelerin, göçmenlerin öyküsüdür.
İlk sahnede Tom Joad adında sinek kaydı tıraş olmuş, endişeli ve ürkek bakışlara sahip taşralı bir genç ile tanışıyoruz. Her izlediğimde kaderine ve yaşadıklarına üzüldüğüm Henry Fonda, kameraya doğru bakışı ve güce, çaresizliğe karşı yumruğunu ısırması ile çiftçi görünümünü en üst performansta sunar. Onun öfkesi anlamlandıramadığımız bir şeydir. Tom, bir bar kavgası sırasında kavga ettiği adamı öldürdüğü için hapishaneden yeni tahliye edilmiş birisidir. Film, daha iyi bir yaşam sürmek için Batı'ya gitmeye hazırlanan Tom Joad'ı, ailesiyle yeniden bir araya getiriyor.
Yeni iş olanakları, iyi ücretler ve daha iyi bir yaşam umuduyla Kaliforniya'ya doğru ilerlerler. Tüm eşyaların kamyonet üzerine istif edilmesinin hemen ardından o meşhur "Route 66" yolu boyunca Batı'ya doğru seyahat ederler. Kaliforniya'ya doğru yaklaştıklarında göçmen kampları ve bitap görünüme sahip insanlarla karşılaşırlar. Hepsi umut içindedirler.
Kendileri gibi onlar da meyve hasat etme işleri elverişli hale geldiğinde, zengin mal sahiplerinin vaat ettikleri ödemenin sadece bir kısmını alırlar; bir kısmı ise bir sebeple kesintiye uğrar. Tom ve ailesi bir kamptan diğerine hareket halindedir ancak gittikleri her yer aynıdır. Bir gece Tom, sendikalaşmaya çalışan göçmenlerin gizli toplantılarına katılır. Ancak yakınlarda bulunan Grev Kırıcılar toplantıyı fark eder ve büyük kavga patlak verir. Eski bir vaiz olan ve yaşanan sosyal adaletsizliğe karşı Tom ile birlikte savaşan Casy, bir kırıcı tarafından öldürülür. Tom kaçar ve artık gözünü intikam bürümüş, öfkesi belirgin bir canlıya dönüşür.
Belki her şey Casy'nin dediği gibidir. İnsanların kendi ruhu yoktur, sadece bütün olan büyük bir ruhun küçük parçası vardır herkesin içinde. Eğer öyleyse…
- Öyleyse ne Tom?
Öyleyse fark etmez. Karanlıkta her yerde olacağım. Baktığın her köşede. Aç insanlar doysun diye kavga verildiğinde orada olacağım. Ne zaman polis birini dövse, orada olacağım. Sinirlenip bağıran adamlar olunca karşılarına çıkacağım. Aç çocuklar yemeğin hazır olduğunu duyup güldüklerinde, orada olacağım. Ve insanlar kendi yetiştirdiklerini yiyip, kendi inşa ettikleri evlerde yaşayınca, orada olacağım.
Aslında diyaloğa baktığımızda yazar ve yönetmen, bir kahraman yerine bütün acıları tatmış bir Mesih'i sunmaktadır.
Facebook Yorumları