Arabesk dünyasının efsane ismi Müslüm Gürses'in iniş ve çıkışlarla dolu unutulmaz hayat hikayesine tanık oluyoruz.

"İncelikli film örgüsü insanın kalbine işliyor... adeta müzikal bir kompozisyon gibi."

Yılın en çok beklenen ve konuşulan filmlerinden biri olan "Müslüm" sonunda sinemalarda. Ayla filmiyle tanınan Can Ulkay ve yapım ortağı Ketche imzalı bu dram, yılın müzikali olarak dikkatleri üzerine çeken yapımlardan birine dönüştü. Tabii bunda en büyük pay, O Ses Türkiye'den tanıdığımız, çocukluğunu canlandıran Şahin Kendirci ile başrol oyuncusu Timuçin Esen'in istenilen resme uymaması ve beklenilen performansın gerçekleşmeyeceği fikriydi. Ama filmin tanıtımında görüyoruz ki ikilinin istenilen ve beklenilen performansı sayesinde bu ciddi detaylar pek dikkat çekmiyor. Arka fondan gelen müzik notaları ile azımsanmayacak bütçesine rağmen göz alıcı bir yapıma ve yan rollerin destekleyici performansları eşliğinde harika bir biyografiye dönüştüğünü söylemek lazım.

Mikrofona ilerleyen süreç, yaşamında önemli bir dönüm noktası olacak trafik kazası ve sonrası... Müslüm çocukluğuna dönüyor ve hasta yatağındayken tüm yaşamı gözlerinin önünden geçiyor; öykü işte tam da burada trajedik bir havaya dönüşüyor. Sıra sıra kerpiç evlerin göründüğü küçük bir kasabada dünyaya geliyor, Müslüm. Hüzün notaları beliriyor ağlamasında, sonrasında parça parça tüm hikaye bir bütün oluyor.

Çocukluk ve gençlik yıllarında babasıyla olan çatışmaları ve müziğe olan tutkusu, Müslüm'ü bu hayalinin peşinden koşmaya ve milyonların önüne çıkacağı o günü dört gözle beklemeye iter. O, büyük tutkusu mikrofonla tanışmadan önce mayası tam olanlardan. İstanbul'a gidip bunları dinleyecek ve destekleyecek olan, kendilerine garip diyen o kitleye ulaşması gerekir sadece. Sırasıyla İsyankar, Hasret ve Talihsizler şarkıları ile acıyı ve kederi haykırdı ve Garip Akımı'nı Orhan Veli'den sonra devam ettiren isim oldu.

Müslüm, sanat yönetiminden dönem kostüm tasarımlarına kadar, görüntü yönetiminden ses miksajına kadar gerçekten birinci sınıf bir teknik ustalık gösteriyor. Bütün bunları hiç hissettirmeden ve sıkmadan başarıyor olması şüphesiz film için artı puan.

"Hayat zordu ama güzeldi."

Hikayenin merkezini oluşturan Müslüm'ün çocukluğu ile ilgili ilk şey; kendisi, müzik tutkusu ve babası ile ilişkisi. Rolün, "Şahin Kendirci" adında hiçbir oyunculuk tecrübesi olmayan birine verilmesi çok riskli duruyor ama sesi ve tutkusu, istediği bir şeye ulaşma çabası ve buna karşı çıkan her ne olursa olsun bu tutkunun peşinden gitmesi, kendi potansiyelini keşfetmesi ve kendisini ezdirmemesi ile güçlü biri olarak göze çarpıyor. Çocukluk aşkı ve kendinden yaşça büyük olan Muhterem Nur ile aralarındaki ilişkiye dair yeterli bir bilgi sunulamıyor. Geri dönüş sahneleri, daha ziyade çocuk ve baba ilişkileri üzerine yoğunlaşıyor. Muhtemelen filmin sonundaki duygusal müzik sahneleri ve babanın bu acı dolu öyküsü sizleri de hüzünlendirecek.

Senaryo ve anlatımı akıcı, seyri keyifli bir film. Bir biyografi olarak bu başarısını, Ayla filminden sonra nasıl bir şey geleceğinin yarattığı merak dışında, oyunculuk ve müziğe olduğu kadar Müslüm Gürses ismine de borçlu. Herkes bu adamın neler yaşadığını merak ediyor ve biri bunu, anlatmaya çalışarak sadece klipler eşliğinde değil yeri geldiğinde dramatik yapıyı da destekler biçimde ustalıkla kullanıyor.

03 Mart 2013 yılı içinde kaybettiğimiz bu müzik ustasının şanına yakışır bir saygı duruşu olduğu su götürmez bir gerçek.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları