Ani bir şekilde beliren iç savaş sonrası tüm aile üyelerini kaybeden sekiz yaşındaki Leyla, küçük kardeşi, komşuları Meryem ve diğer göçmenlerle birlikte yollarına devam ediyor.

"İnsan hep derinlere gitmek ister kızım, kıyı çöplerle doludur sen de hep derine git."

15 Mart 2011 yılında her şey Türkiye halkı için sıradandı. Tam dibimizde cereyan eden iç savaş sonrası her şeyin bir anda patlak vermesiyle başlayan küçük bir kıvılcımın, bu tür uzun bir göç dalgası yaratacağını kim düşünebilirdi ki? Kimilerine göre "göç" kimilerine göre ise "kaçış". Suriye'de çıkan iç savaş sonrası tüm ailesini kaybeden küçük bir kızın hikayesine sahibiz. Bilindik bilinmedik tüm parçalanmış göç hikayelerine bir yenisi daha ekleniyor. Küçük bir kızın huzurlu bir şekilde rüya görmesine kim neden engel olur ki? Ya da küçük bir kızın "daha iyi bir yaşam" değil de "sadece hayatta kalma çabası" dileği? Zoraki bir yaşam mücadelesinin ve mecburi bir yolculuğun dokunaklı hikayesi.

"Ben hayatta kalmak değil, yaşamak istiyorum."

Ebeveynlerini kaybetmiş Leyla, ağır travma öncesinde tüm çocuklar gibi neşe doludur. Günlerini arkadaşları ile birlikte oyun oynayarak geçiren Leyla'nın hayatı, Suriye'de çıkan iç savaş sonrası alt üst olur. Tam sınırımızdaki savaş, küçük kardeşi hariç tüm ailesini ondan alır. Cehenneme dönen bu dünyada artık kendisi ile yapayalnızdır. Komşuları Meryem, Leyla ve kardeşini de yanına alıp bu vahşet dolu ortamdan gitmeye karar verir. Avrupa'ya gitmek için öncelikle Türkiye'ye gelen Meryem, kendileri gibi ülkeye sığınanların yanına yerleşir. Çıktıkları bu zoraki yolculuk Leyla için başlarda şok etkisi yaratsa da bu duruma alışır ve tek derdi artık savaşın bitmesi ve evine geri dönmektir.

Zayıf ve çaresiz gözlere sahip insanların artık güven dolu bir yaşam olabileceğine inandıkları anı güvence altına almak için uğraşan, bize sınır bir hikaye. Umut dolu göç şansını "umut" olarak tanımlayan, huzursuz ve farklı toplum bireylerine yönelik uzun metrajlı bir film. Farklı dile sahip olmalarına rağmen bize benzeyen yeni gelenlere ilgili tüm devlet kurumlarının şefkat dolu muamelesi, her ne kadar uzun zamandan beri halk arasında bazı kırılmalar olsa da bölge halkı ve komşu siyasetinin en önemli konularından birisi haline gelmiştir. Bu sorunları tedavi etmeyi amaçlayan çok sayıda sinematik eser ortaya çıktı ve "Misafir" de artık onlardan birisidir.

Yönetmen Andaç Haznedaroğlu'nun alışık olduğumuz filmografisi dışında bir işle karşılaşıyoruz. Tamamen festival filmi görünümüne sahip, dikkat çekmek isteyen bir yapım olarak değerlendirecek olursak yönetilen hikaye ve başrol oyuncularının yeterli derecede etkileyici performansları ile film, Doğu'nun içerik bolluğu ve küçük Asya'ya uzanan çaresiz ve mecburi yolculuğu arasındaki hayatta kalma çabalarına dayanan ve geçmişine dikkat çeken bir sinemasal çalışmadır. Farklı kökene sahip insanların göçlerinin zahmetli hallerini çokça deneyimledik ve hala deneyimliyoruz.

"Savaştan kaçan yüz binlerce çocuktan yalnızca birisi Lena, yağmurlu bir gecede yoluma çıkan, aylarca beni ardına düşüren gerçek bir hikaye."

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları