Film, sessiz bir tapınakta yaşayan iki keşişin başından geçen olayları anlatıyor. Tüm dünya zevklerinden arınmış bu iki keşişin hayat felsefesini izliyoruz.

Doğanın kendisi gibi, hem basit hem karmaşık.

İnsan hangi mevsimde insan olur?

Bir dağ gölünün ortasında yüzen bir sal üzerine inşa edilmiş küçük Budist manastırına hoş geldiniz. Yaşlı bir keşiş, bilgi birikimini çırağına aktarmaya çalışır. Öğretiler dört mevsime bağlıdır ve Nirvana için uzun yıllar gerekir.

Öğrencinin felsefeye hala adapte olamadığını gözlemleriz. İlkbaharda çocuk ve efendi, bitkisel tıpta kullanmak üzere şifalı ot aramak için ormana giderler. Çocuk doğa ana ile yalnız kalınca tehlikeli bir oyun oynanır. Bir balık ile kurbağayı iple birbirine bağlar ve oradan gülerek uzaklaşır.

Mevsimler ve tabiat ananın kusursuz çağrısı, yarattığı teslimiyet arzusu belki de başka hiçbir şeyde benzeri olmayan. Yüzen bir ev ki doğaya dair ne varsa muhteşem olan onu çevrelerken o, göl ortasında yüzmekte. Yaşlıca bir rahip ve kendine refakat eden diğer genç rahip adayı.

Rahip, ona her şeyi bilgelikte ama bir o kadar da doğal bir akış içinde öğretir. Bu şekilde geçip giden mevsimler ile büyüyen çocuğun geçirdiği evrim, son derece doğal bir ahenk içinde ilerlerken sıra artık büyümüş çocuğun öğrendiklerini gerçek hayata nasıl yansıtacağını görmeye gelir. Ufak yaştan beri öğretilen erdemlere rağmen asıl öğretinin hayatın kendisi tarafından yapıldığının farkında olan bilge rahip için ise bekleme ve görme zamanıdır.

Hayat mevsimler gibidir.

Bom Yeoreum Gaeul Gyeoul Geurigo Bom eserinde  dört mevsimin karakteristik özelliklerinden esinlenerek insanoğlunun portresini çıkartır, Kim Ki-Duk. Öyle ki bu portrede; ıssız bir gölün ortasındaki tapınakta yaşayan keşişler dahi, insan ruhunun açlığından ve toplumun baskılarından Tamamen arınmayı başaramazlar.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları