Elveda Lenin!, bir zamanların sosyalist Doğu Almanya'sı fonunda, bir anne ve oğlunun etrafında gelişen trajikomik olayları anlatıyor.

Şüphesiz komik ama bir komedi değil; ciddi ama sert değil.

Sakın annem duymasın!

14 Temmuz'da ülkede normal bir gün olduğunu düşünün; akşam haberlerini izledikten sonra ertesi sabah işe vaktinde gidebilmek adına erkenden yatıyorsunuz, o akşam farkında olmadan girdiğiniz koma sonrası felç geçiriyor ve on ay hastane odasında yarı baygın bir şekilde uzun zaman geçiriyorsunuz. On ayın ardından darbe girişimi olduğunu, sınır ötesi hareketliliğin arttığını, onlarca masum sivilin yok yere öldürüldüğünü, ekonominin harap olduğunu ve İstanbul/Ankara da dahil birçok şehrin bu zamana kadar eşi benzeri görülmemiş bir terör saldırısının kurbanı olduğunu öğrenmek için komadan uyanıyorsunuz.

Bu bana oldukça tuhaf geliyor.

Ancak Alman yönetmen Wolfgang Beck benzer bir fikre dayanan bir filmi yazdı ve yönetti. 1989'da Doğu Almanya'da yaşayan Alex'in annesi aniden komaya girer. Komada kaldığı sekiz ay boyunca dünya politik düzeninde hiç beklenmedik gelişmeler olur. Komünist Parti'nin en sıkı savunucularından ve aktif destekçilerinden biri olan Christiane, sekiz ay sonra uyandığında yaşadığı dünya sandığından oldukça farklıdır.

Berlin Duvarı yıkılmış, Kapitalizm, Doğu Almanya'da kendisini göstermeye başlamıştır. Alex, annesinin zaten hassas olan sağlığını düşünerek bu gerçekleri ondan saklamaya karar verir ama bu hiç de kolay olmayacaktır. Değişim rüzgarları sadece sokaklarda değil evlerin içinde de esmeye başlamışken, annesini tüm bu gerçeklerden koruyabilmek adına sadece kendilerinin olduğu masalsı bir dünya kurar.

Merhaba Yeni Dünya! Wolfgang Becker'in bu politik filmi Almanya'nın birleşmesinden hemen önce ve hemen sonra Doğu Almanya'da geçen bir hikayeyi anlatıyor. 2003 Avrupa Film Akademisi'nin En İyi Avrupa Filmi Ödülü'nü kazanan film, Uluslararası Festivalin de gözdelerinden biri olmuştur.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları