Tahir Ağa, Maraştaki işleri bozulunca bütün mal varlığını satmak zorunda kalır. Karısı Hatice ve oğulları ile birlikte daha önce hiç görmediği İstanbul'a göç etme kararı alır.

Zengin ulusları oluşturan aslında bu tip, fakir köylülerdir.

Kamera, çektiği herşeyi resmetmeye  değer gösterme eğiliminde olduğundan, taşra'daki hayat bizler için oldukça  pastoral görünmekte.  Küçük bacalı evler zeytin ağaçlarının yanında yer alır ve kentliler için güveni ve huzuru temsil eder.

Ancak, işsizlik ve geçim sıkıntısı bu tabloyu dağıtmak için yeterlidir.

Bir akrabadan gelen davetle,  karla kaplı dağları ve yeşilin hakim olduğu ovaları terk etmek zorunda kalan Tahsin ağa, İstanbul'a gidiş bileti almak için sahip olduğu herşeyi satmaya karar verir. Film,  II. Dünya Savaşından sonraki yıllar umut yolculuğu olarak  köylülerin daha konforlu biryaşam hayaliyle Anadolu'dan Batı'ya doğru sürüklenmesini yansıtan kalıcı bir göç modeliyle ilgilenir.

İstanbul buydu demek..

Her yıl bu gibi onbinlerce yoksul aile başka başka köylerden, daha büyük paralar ve daha güvenli iş umuduyla mega kentlere göç etmekte.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları