"Kime daha çok güveniyorsunuz? Bir vampire mi, bir politikacıya mı?"
Bu seriyi izlenir kılan ve öne çıkaran öncül ayarı, mizahını bütün olarak ele almasıdır. "Gerçek Kan" adı altında sert bir isim kullanarak yayına giren True Blood vampirlerin, insanların dünyalarına kendilerini adapte etme ve uyum sağlama süreçleri ve politik istekleri doğrultusunda medeni haklar talep ettikleri alternatif bir evrende gerçekleşir. Vampirler neredeyse tamamen alçak gönüllü ve ahlaksız varlıklar olarak izleyiciye sunulur. Geleneksel kötü erkek, tehlikeli-cazibeli ve şehvet peşinde koşan vampirler, gay hakları hareketinin ezilen eşcinsel imajıyla harmanlamaya çalışır ve kasıtsız olarak ne kadar komikse sonucu da bir o denli saçmadır.
Dizinin kabul gören saçmalığını takdir etmek için eşcinsel haklarını savunan bir gay hakları belgeseli hayal edin ama aynı zamanda eşcinsellerin %99'unu kana susamış psikopat olarak kabul ederek. Heteroseksüel yaşama kesinlikle saygı göstermemektedir, True Blood. Bir sahnede vampirler, insanlardan sivil haklar talep eden Tv röportajlarında da boy göstermektedir.
"Çok bilindik bir dünya ve isteklere, bilinmedik bir tür gerçek dışı varlık sayesinde dikkat çekmeye çalışır."
Hikaye amaçlandığı kadar ciddiye alınmaz. İki kahraman üzerinden politik taleplere dikkat çekmek ister. Aynı zamanda gösterinin "romantizm" yönündeki ilgi alanlarına duyulan sevgi -ki aynı derecede saçma bir şekilde sunulur- şehre yeni gelen Sookie ve Bill Compton üzerinden anlatılır ve her ikisi de dünya gezegeni için aşırı saf, aptal ve aldatıcı varlıklar olarak sunulmaktadır.
Bu dizinin karakterleri ve politikası dışında, yıllardır iki farklı türün çatışmasına dayalı kültür farklılıkları ve karşılıklı güvensizliklerin ele alındığı çokça dünyaya şahit oluyoruz. "Gerçek Kan" sayesinde, vampir ve insan kültürünün çatışmaya girmesi durumunda neler olacağını mercek altına alıyoruz. Birkaç kişisel ve kurgusal dokunuştan sonra öykü, bu iki türün birlikte yaşamaları gerektiğinde neler olabileceğine az çok değiniyor.
Facebook Yorumları