Kapitalizm'e kurban edilen küçük bir çocuğun hikayesi.
Üreme, seçimlerimizin çoğunu etkileyen, planları altüst eden, savaşları başlatan bitiren ve hayat çok daha sert davrandığında devam etmek için bize sebep veren gizemli bir güçtür. Lütfi Ö. Akad'ın "göç üçlemesi" olarak adlandırdığı ve birer yıl arayla çektiği filmlerin ilki bir çocukla ilgilidir.
Bağlarını ve koyunlarını satan Yozgatlı bir çift, ailelerinin geri kalanını taşrada bırakarak küçük oğul ları baba ve anneleriyle birlikte taşı toprağı altın olduğu iddia edilen İstanbul'a doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Daha iyi bir yaşam için heyecanlıdırlar. Ancak, başlangıç zorlu final ise hayal kırıklık larıyla doludur.
Haydarpaşa garına varan aile, yabancı bir ortama giriş yapan birçok insanın yaptığı gibi şaşkınlıkla tanımadıkları bu kalabalık kente hayranlıkla bakar. Lütfi Akad, hem köylüleri çağıranlar hem de onları avlayanların insafına maruz kalan bu göçmenlerin cesaretini ve çaresizliklerini mercek altına alıyor. Büyük kent deneyiminin bilinen doğasına göz atarken hurafe ve din arasındaki bağlantıyı da sentezliyor.
Fakirlik en büyük lanettir.
Film bu aileye yolculuklarına, kök salmalarına ve kaderlerine odaklanıyor. En sonunda hangi dersin öğrenildiğini söylemek zor.
Facebook Yorumları