Bizlere toplum ve insan doğasının korkunç tarafını göstermekten hiç çekinmeyen bir film.
Açlık içimizdeki canavarı serbest bırakır.
Bir mahkum, beton bir hücredeki yatağında uyanır. Başka bir mahkum, hücrenin karşısındaki yatağa oturur. Dikey biçimde tasarlanmış, her iki mahkumun karşılıklı yer aldığı ve ortalarında kare şeklinde bir boşluğun olduğu, yemek için kullanılan bir platform. İkaz amaçlı iki ışık duvara yansır; önce kırmızı ışık yanar, sesli ikaz duyulduğunda kırmızı ışık söner ve yeşil ışık yanar. Bu büyük ziyafetin kalıntıları için uyarı niteliğindedir; çöp yeme vakti.
Platform, her biri bir diğerinin üzerine inşa edilen yüzlerce hücreye sahip distopik bir hapishanedir. Her gün ve aynı saat, üst kattan indirilen yemek levhası, kat kat aşağıya doğru inmektedir. Herkese yetecek yemek var. Tabii ki bu gerçekleşmez; üst kattaki mahkumların açgözlülüğü alt kattaki mahkumların aç kalmasına neden olur.
İnsanlar üçe ayrılır: Yukarıdakiler, Aşağıdakiler ve Düşenler.
Bu açılış sahnesi, onu bir hikayeden çok bir fikir olarak tanımlar. Eşitsizlik ile ilgili bir metafordur. Filmin kavramı oldukça basit: Üst kat ve alt kat. Üst kattakiler iyi beslenirken, alt kattakiler artıklar ile yetinmektedir. Küresel bir salgın dışında Platform, toplum durumunun ne kadar kötüye gidebileceğini tanımlayan mükemmel bir filmdir. Dünyada sosyal, ekonomik ve politik kaosa neden Olan bir salgın kadar tehlikeli bir kavram üzerinde durur: Açgözlülük.
Facebook Yorumları