"Nasıl kırıyorlar sonra bu kız çocuklarını? Nasıl kendilerine benzetiyorlar? Cinayet gibi."
Henüz yirmili yaşlarınızın başındasınız. Gece eve doğru giderken birkaç metre ilerdeki arka mahallenin birinde bir cinayete şahit oluyorsunuz. Zanlının tam işgaline sahipsiniz; size göre bir kadın veya bir erkek, genç ya da yaşlı, bunu sadece siz biliyorsunuz. Birkaç gün sonra cinayet masası memurları evinize geliyor; bu olayın gerçekleştiği gün sizin de orada olduğunuzu ve onlarla birlikte karakola gelmeniz gerektiğini söylüyor. Gözaltına alınan bir sürü şüpheli var ama net bir kanıt yok ve size, "Bu olaya şahit oldunuz mu?" diye bir soru soruluyor, siz de ani bir şekilde "Hayır!" diyorsunuz. Bu görüşmenin ardından "Gidebilirsiniz," deniyor ve siz, karakolun salonundan çıkışa doğru ilerlerken adrenalin ve korkuyla dolu zayıf ruhunuzla birlikte sokaklarda rahatça dolaşabilecek bir kötü adama sebep oluyorsunuz. Öldürülen bir insan için adalet arayan bir kuruma yardımcı olmuyorsunuz. Çıkış kapısına doğru ilerlerken birkaç saniyeliğine gözleri yaşlı, hamile bir kadınla göz göze geliyorsunuz. O kadın maktulün eşi ve siz az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi ilerlemeye devam ediyorsunuz. Henüz doğmamış bebeğinin babasının katilini biliyorsunuz ve bu verdiğiniz radikal ve korkak karar sonrası ne tür bir ruhsal ve içsel sorunla karşılaşacağınız hakkında hiçbir fikriniz yok. Doğru olanı yaptığına gerçekten inanıyor musun? Gece yatağa yatarken huzurlu bir uyku çekebileceğini mi düşünüyorsun? Yazık sana.
"Öldürme arzusu" Bu uzun soluklu hikayeden bahsetmemin nedeni, hikayenin bir noktaya değinmesidir. Gerçek hayat dağınıktır. Gerçekten inandığımız şeyler hakkında doğru kararlar aldığımızda bile her zaman bu kadar iyi hissetmiyoruz. Peki kötü kararlar? Bazen hayat bizi sınar. Bu sınav bazen çok ciddi olabilir, önemli olan bizim ne tür bir reaksiyon vereceğimizdir. Bazen doğru olduğunu düşündüğünüz şeyi yapmak, istemeden de olsa bir başkasını incitmekle sonuçlanabilir. Daha da kötüsü, bazen düşündüğümüz şeyi doğru yapan birisine zarar veririz ve ardından yanlış olduğumuzu öğreniriz.
Fantastik bir dünya ile karşılaşıyoruz. Seattle Washington'da yaşayan genç bir kadının cinayet soruşturmasına tanık oluyoruz. Baş müfettiş Sarah Linder'a vurgu yapılarak anlatılır hikaye. Şaşırtıcı bir şekilde oldukça büyük oyuncu kadrosu sayesinde standart bir karaktere rastlamıyoruz, herkes gerilimi en iyi şekilde hissettirmekte. Tüm oyuncular karmaşıklıkları ve arka hikayeleri ile tam anlamıyla gizemi ortaya çıkarmaya çalışır. Basit bir polis prosedürünün üzerine çıkan bu dizi, bir cinayet kurbanının hayatındaki insanlar için ne anlama geldiğini gerçekten keşfetmenize izin verir.
Bu diziyi sevmemizin bir diğer sebebi de gördüğümüz birçok polis prosedüründen farklı olarak, kötü adamların cezalandırıldığı ve iyi adamların mükafatlandırıldığı bir masal olmamasıdır. Bu karakterlerle çamurda beraber dolaşmanızı sağlar ve karakterlerin hissettikleri hayal kırıklığı ve zihin karışıklığını onlarla birlikte hissetmenizi ister. İyi insanlar ve iyi kararların bile idealden daha az sonuçlara sahip olduğunu hatırlatmak için bittikten sonra düşündüren türde bir şov bu. Farklı bir şekilde yapıp yapamayacağınızı soruyor ve aldığınız o derinden huzursuzluk hissi, tarif edilemez duruyor.
Facebook Yorumları