Bu filmi benzersiz kılan şey, çizginin dışındaki herkesi potansiyel düşman olarak görmesidir.
Hep bir düşman vardır.
Tepenin Ardı, görünmeyen bir düşman hakkında oldukça basit bir filmdir. Bu basit yapıyı kara-komedi, Western, drama, gizem ve korku ile birlikte siyasi ve kültürel bir alegoride sunuyor. Gerilimi kaybetmeden bu yönleri ustalıkla dengeleyebilmesi ise oldukça etkileyicidir.
Faik, burnunun dikine giden otoriter biridir. Orman İşletmesi'nden emeklidir; emekliliğinde, yaşadığı kasabaya yerleşip babasından kalan tarlayı hasat eder. Araziye bakması için Mehmet ve ailesi ile anlaşır. İlk başta keçi sürüsü ile başlar. Yaz ayı Faik'in oğlu Nusret, iki çocuğu Zafer ve Caner'i de alıp birkaç günlük tatil için Faik'i ziyarete gelir. Oğlu ve torunları geldiğinde Faik tepenin ardındaki yörüklerle bir kavgaya tutuşur.
Tepenin Ardı filmini, bir Türkiye alegorisi olarak okumak mümkün. Her ne kadar film mekana veya kişilere bağlı kalsa da, evrensel bir insani tepkimenin peşinde olsa da Türkiyeli bir vatandaşın Türkiye'de çektiği bir film olduğu bilgisi aklımıza girdi bir kere.
Kamuflajın altındaki erk.
Bu toprakların dağlarında bir savaşın hüküm sürdüğü bilgisi aklımıza gireli de epey bir oluyor. Biz, tepenin 'bu tarafındakiler' ise düşman algısının daima deşildiği, tahrik edildiği daimi silahlanma üyeleri olarak devam ediyoruz hayatlarımıza.
Tepenin Ardı, sorunsalını tanımlarken bir süreç olarak düşmanın nasıl yaratıldığı, ona nasıl kötülük atfedildiği ile ilgilenir. Bunu yaparken erkeklik, aile ilişkileri ve ikiyüzlü taşra ahlakını arka plana yerleştirir. Alper’in taşrayı romantize etmeden kasvetini tanımlama başarısı, mekânı bir atmosfer olarak ele almamızı sağlar.
Facebook Yorumları