Suçsuz olduğu halde mahkum edilen Kelebek ve yeni tanıştığı arkadaşı Dega ile birlikte, Fransa'nın kuzeyinde bulunan bir adaya gidiyoruz.

Ne kadar hızlı koşarsan koş, asla vicdanından kaçamazsın.

Kendime bir not: Yıl 1931, Fransa Guayana'sındaki bir ceza kolonisine gönderiliyorum.

Ne yazık ki Henri Charriere karizmatik ve başarılı bir mücevher hırsızı olmasına rağmen her şey, bir gün suç işlemesinden sonra farklılaşır ve göğsündeki kelebek dövmesinin yerini, yeni göğüs numarası etiketi alır. İşlemediği bir cinayetten dolayı suçlandıktan sonra ilk yarım saatte olan buydu.

Sen de Henri kadar yakışıklı ve başarılıysan ve böyle kötü bir suçlamanın, senin gibi her şeyi hak ettiğini düşünen bir adamın başına gelebileceğini asla düşünmüyorsan maalesef yanılıyorsun. Suçu kabul gördüğünde ve duruşma sona erdiğinde, sert ve sadist gardiyanlar tarafından çevrelenmiş kirli bir teknede etrafı suçlularla dolu şeytan adasına doğru ilerlerken Henri için, iyi bir kaçış planı yapmak adına en doğru zamandır.

Hikaye bilinen tüm cezaevi kalıplarına uyuyor; acımasız koşullara sahip bir hapishane dramında bulmayı bekleyeceğiniz her şeyi, tüm temel unsurları bir araya getiriyor. Güçlü ve becerikli bir kahraman, sempatik bir dost, otoriter muhafızlar, zorlu yaşam koşulları, gıcırdayan paslanmış kapı menteşeleri, kirli tulumlar ve fazlasıyla "umut". Türlü kaçış girişimleri ve insan ruhuna yönelik heyecan uyandıran bir ifade. Yine de Franklin M. Schaffner'in 45 yıl önceki filminde rol alan Steve McQueen ve Dustin Hoffman'ın orijin görüntüsü ve uyumuna karşın bu uyarlama, bir öncekinin duygusundan yoksun ve uzak görünüyor.

Kelebek, öykü olarak küçük bir anı defteri uyarlamasını yineliyor; 45 yıl önce büyük perdede gösterilen versiyonunu izlemiş bir Kelebek fanatiği olarak buna ne gerek vardı diyebilirim. Şablon bilinen hikayeye harfiyen uyuyor; ne eksik, ne fazla ne de modern dokunuşlar mevcut. Haksız yere hüküm giymiş Henri "Kelebek" Charriere, küçük suçlara bulaşmış bir adamdır ancak şanssız bir günün ardından, aldığı haksız ceza sebebiyle Fransa'nın kötü ünüyle tanınmış Alcatraz adasını andıran Şeytan Adası'ndaki yüksek güvenlikli hapishaneye sevk edilir. Henüz ilk gün bitmeden Louis Dega ile tanışır; zengin fakat savunmasız bir görünüme sahip Dega, koruma karşılığında arkadaşının hapisten kaçışını finanse etmeyi kabul eder ve her şey bu ikilinin arasında gerçekleşen ilginç arkadaşlık sonrası başlar.

Kelebek, kişisel kaçış eylemleri arasında geçiş yaparken klasik filme göre düz bir görünümdedir; bu, beklentisi yüksek olan bir film için bizlerde hayal kırıklığı yaratıyor. 70'lerin kültü duygusal tepkilere odaklanırken bu "modern" uyarlama, her konuda sadece eyleme ve aksiyona odaklı davranıyor. Sahnelerin her biri teknik ve görsel olarak iyi düzenlenmiş olsa da genel olarak ele alındığında düşük ve parçalı ilerliyor. Her yeni kaçış evresinde klasiğin bizlerde yaratmış olduğu oksijensiz anı ve nabzımızı yükselten duyguları yakalaması gerekiyordu ancak izlerken çok basit ve çok normal bir versiyon izlediğimiz ortaya çıkıyor.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları