Serinin ilk bölümü bir polis prosedürü gibi görünebilir. Ama gerçeklerin yavaş yavaş ortaya çıkması davayla ilgili çaresizlik hissi yaratır.
İyi insanlar, iyi şeyler yapar; kötü insanlar, kötü şeyler yapar. Hikayelerin, genellikle kötü adamlara karşı savaşan asil kahramanlara odaklanarak iyi ve kötü arasında asırlardır süren savaşı basitleştirmeye çalıştığını unutmamalıyız. Alef'te bu eski mücadele, daha korkunç ve gerçekçi bir şekilde İstanbul'da, sabah saat 6:00 sularında, sahil kıyısında bulunan bir ceset ile başlar. Bu bayat görüntü, seriye net bir ifade sağlarken şehrin güçlü ve zayıf yönlerini mercek altına alır.
"İyi adamlar kimlerdir? Kötü adamlar kim?" Birkaç polisiyenin ardından artık bildiğimizi sanıyordum. Kemal ve ortağı, kıyıya vurmuş cesedi teşhis ederken görevini yapan despot bir kamu görevlisinden çok iyi bir adam gibi ilgili davranıyorlar. Settar duygusal olarak birkaç kelime bile ediyor; muhtemelen o da iyi bir insan olmalı. Ancak bu şaşırtan duygusal kopma sonrası, kırılgan duygu -iyiler ve kötüler gibi- her iki memuru da çaresiz bırakıyor. Çünkü onlar iyi insan.
Alef, gerek yerli sinemada gerekse yerli dizilerde pek eşine rastlamadığımız seri cinayet vakalarına odaklanıyor. Osmanlı ve İslam tarihinden izler taşıyan dizide Kemal ve ortağı Settar, İstanbul'da işlenen bir seri cinayet davasının peşine düşecek. Hem kişisel hayatları hem de olaylara yaklaşımlarıyla birbirine tamamen zıt bu ikiliye öğretim görevlisi olan Yasar da katılacaktır. Cinayet Büro, cinayetleri çözmeye çalışırken asırlar boyu saklı kalan bir gizem perdesini de aralayacak.
Facebook Yorumları