Güçlü bir virüs serbest kalmıştır. Bir damla kanla bulaşabilen ve saniyeler içerisinde etkisini gösteren virüs, bulaştığı kişileri sürekli bir cinnet ve cinayet işleme isteğine sürüklemektedir.

Bir soru sorar: Kim daha tehlikeli? İnsan yiyen zombiler yahut "uygar" insanlar ?

Ölüm korkusu, ölümden daha korkunçtur.

Ölüler bizden ne istiyor? Bu soruyu insanoğlu yüzyıllardır çözemedi. Kıyamet ile ilgili yapımlarda dünyaya ait olmayan anlamsız canlılar, biz faturalar için endişe eden canlıları öldürme ya da yeme niyetindeler. Banka soymuyorlar, işgal etmiyorlar, ağır adımlarla hareket ederek bizlerden bir ısırık almaya çalışıyorlar. Nabzımızın her saniye attığı ve nefes aldığımız doğanın kırılganlığı üzerine kurgusal bir başyapıt.

28 Gün Sonra, bir zombi filmi ama teknik olarak bir zombi filmi değildir. Bulaştığı insanları azgın, çürümüş, her tarafı pislik ve kusmuk dolu saldırganlara dönüştüren bir virüse temas eden sıradan insanlar hakkındadır. Gözlerinin içine yakından ve dikkatli bakınca ölü oldukları aşırı belli olan sıradan insanlar.

İnsanoğlunun çaresiz kaldığı an...

Hikaye, ölümcül bir virüsün tehdit altına aldığı İngiltere'de başlar. Bir araştırma laboratuvarındaki birkaç hastalıklı şempanzeden yayılan virüse yakalanan insanlar artık zor durumdadırlar. Bu işle mücadele eden kişiler sadece virüsü yok etmekle değil, hastalığa yakalananlarla da büyük bir sorun yaşamaktadırlar. Çare olarak askerler tarafından yönetilen sığınağa taşındıklarında da çok başka sorunlar meydana çıkmaya başlar.

Filmin en etkili resmi, Londra'nın bir mezarlık olarak görünmesidir. Bir zamanlar insanlarla dolu olan sokaklar artık terk edilmiştir, mağazalar boştur, tüyleri diken diken eden bir sessizlik hakimdir ve manzaranın en güzel yanı bu "sessizliktir".

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları